11 Şubat 2019 Pazartesi

Nereye kadar: Fırtına

Efendi kadın diye yere göğe sığdıramıyorlar bazılarımızı. İşte o hüküm sürebilen kuvvetli kadınların elinden tutmayı da çok görür böyleleri. Neden? Güç korkutucu geliyordur belki de. Hem ağız ile kabullenmek hâl ile şahadet etmekten illa ki kolay olacaktır. Durgun bakışlarımızın altında ne fırtınalar kopuyor farkında bile değil bir çoğu. Istırabımızın derinliği diye tarif ediyor bunu Safiye Erol.

Şimdi sana bir soru, bunca şeye nereye kadar katlanabilirim? Seni nereye kadar sevebilirim? Yarım bıraktığın hikayenin sonunu tek başıma nasıl yazabilirim?

Son mesajlarımızı yeşil butonlu haberleşme uygulamasından yazmıştık. Ben yine sarhoş olmuşum belki temmuz ortaları belki ağustos başları. Sana söyleyecek bir yığın gerçeğim var. Hayallerimin gebeliğime sebebiyet verdiklerini belirtmeme gerek yok sanırım. Yalnız, sarhoşum işte, mantığımın tepkiselliğimin on adım gerisinden koşarak geldiğini ancak bir türlü yetişemediğini anlayamıyorum. Sen de muhtemelen farkındaydın son cümlelerini birer Nietzsche aforizması gibi savururken. Ne demiştin 'Kurup kurup bana sarma ve çarpıtma. Ve yazmazsan sevinirim. Bu da son cevabımdı zaten. Haydi eyvallah' Kurup kurup değil de içip içip demek istemişsin de diyememişsin gibi duruyor buradan bakınca. İçkili bir kadına bana bir daha ulaşma sakın demek acımasızca gelmiş de kendinden saklanmışsın gibi sanki.

Bu satırları okurken gözlerimin boşluğa daldığını ve ilk kürtajımı bir gün evvel yaptırdığımı bilemeyeceksin. Yolladığın mesajdan bahsediyorum. İyi ki sana güvenmemişim. Şimdi fıkıhçılar tartışsın kürtaj haram mıdır? Bir erkeğin bütün hayalleri yarıda bırakması helal midir peki? Cevabımı bir ses kaydıyla gönderiyorum. 'Peki' Sakin bir ses hatta biraz uyuşukluk çağrıştırıyor. Yeni uyanmışım, sanki günün ilk mesajıymış da henüz sabah kahvemle ve sigaramla buluşmamışım.

Kadın anne olmak ister diyordum bir gün anneme. Annem durdu düşündü, 'Bazen istemez.' dedi. Hiç anlam verememiştim o gün.

Bu gece senden daha çok uyumalıyım. Hatta üzerime güneşi doğurmalıyım. En öfkeli zamanlarımda, içimden sana küfürler yağdırmak gelirken kendimi susturup 'Niçin böyle düşünüyorsun?' dediğimi hatırlıyorum. Hayır, bu kadar iyi olmamalıydım sana karşı. Ne diyorlardı, ne kadar sopa o kadar havuç ne kadar havuç o kadar sopa değil. Önce sopa, önce sopa! Sen dememişmiydin eğitimde dayak kullanılmalı diye. Al işte sana dayağın da kuyruklusu.

Seni affetmek için bahane bulmaya çalışmayacağım. Senin için fedakarlık etmeyeceğim artık. Hatta anneme ve babama şikayet edeceğim ilk fırsatta. Hayır, artık değil sana hükmetmek hücrelerini temizlemek istiyorum dokunduğun yerlerden. Soluduğun havanın steril olmadığını sürekli kendime hatırlatıyorum. Hem belki elimden gelse maskeyle gezerim sana yaklaşırken.

Saçlarımın yumuşaklığından dem vuruşun, gözlerimi çimene benzetişin aklımdan çıkmayacak. Ee, bir gün olur da sana telefon açarsam önce bakışlarından bahsederim ben de. Kendini şanslı say, hiç yüzmeşmek istemeyeceğin gerçekleri değil bakışlarını konuştuğumuz için. Çünkü eğer hesap sormaya başlarsam cevapların tükenir, manipüle yeteneğin yerle yeksan olur ve son cümle 'Neden bakıyorsun tren miyim ben?' Derim, hiç acımam. Öyle kafanı önüne eğip kaşlarının arasından bakmakla olmuyor bu işler. Arkadaşlarına 'Bana bakıyor mu?' Diye kontrol etmelerini tembihleyişlerini de sismograf gibi algıladığımı kulağına küpe, kafana Demokles kılıcı et.

Senin erkekliğin sana benim fırtınam bana kalsın. Hikayenin sonu nasıl biter bilmiyorum. Mutlu, mutsuz, sonlu, sonsuz, yerli, yersiz, dürüst veya yalancı seçim iki dudağımızın arasında. Ömür boyu mış gibi yapmak mı yoksa bir rüzgarın savurganlığıyla her şeye bir dur demek mi?

Ne diyorduk, senin dinin...
Yok o değildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...