Rahmet Usta çadırından bir battaniye çıkardı. Kamp ateşinin yakınındaki temiz şiltenin üzerine bıraktı. Bir gözümle olanı biteni takip etmeye çalışıyordum ama ne mümkün Yalnız çoktan çepeçevre kuşatmıştı benliğimi. "Medet, mürvet ya Ali." Ağzımdan çıkanları duydu mu? Hiç yanıt vermedi. Dizlerime vurdum. Davul döver gibi dövdüm dizlerimi. Ölçüsü vardı bu vuruşların. Duymayı severdi o. Ritmi en çok benimle paylaşırdı. Tonu değiştirdim. Üslubu değiştirdim. Ağzı değiştirdim. Peşrev çalayım dedim. Din müziği sevmem halbuki. Yalnız'ın dinlediklerinden aklımda kalanlara uygun bir ritim tutturdum. İç geçirerek çimleri avuçladı yalnız. Bakışları yön değiştirip içimi yaksın diye bekledim. Bekledim ama ne çare. Yalnız için ben artık yoktum.
Son gidişinden bu yana hissizleşmiş olacak, şimdiye çoktan yanıt vermesi gerekirdi. Yalnız özlemezdi. Yalnız ağlamazdı. Yalnız sevmezdi. Yalnız hiç haklı da olmazdı. Yalnız dinlemezdi. Yalnız bakmazdı. Yalnız emek vermezdi. İtiraz etmezdi. Boyun da eğmezdi. Kırılmazdı o. Konu ne olursa olsun kendini anlatmaya uğraşmazdı. Yalnız her şeyin, tüm sevgilerin, öfkelerin, hasretlerin, hasetlerin, hıyanetlerin tam kıyısından akıp geçmesine izin verirdi. Mayıs'a inat esen kıştan bozma rüzgara teslim olmuş titriyordu yanımda. Şiltenin üzerindeki battaniyeyi almaya gittim. Döndüğümde Yalnız yerinde değildi. Çadırlara baktım. Bulamadım. Battaniyeyi şiltenin üzerine bıraktım. Gölün kenarına oturdum. Yalnız'ın ayak izlerinin geçtiği yerlere değil asla. Bulutlar karardı, kızdı, gürledi, döküldü üstümüze. Saatler birbirini kovaladı gece oldu. Sabah oldu. Günler deveran etti. Kamp ateşine defalarca üflediler söndü, yandı. Yalnız dışında herkes ateşin başına geldi oturdu..."
Çadırımın köşesinden aldığım küçük demir kase ile koyun çevresini saran ağaçlık alanı adımladım. Önümüzdeki bir iki gün tüm kamp grubuna yeterdi mayaladığım yoğurt. Firari af dilemek için yine gelir. Yeniden kavga ederiz, küseriz, sonra ben tası tarağı toplar giderim. Döner, deviniriz biz. Bir elimde demir kase bir elimde süt dolu şişelerle beni gördüklerinde kaybolmadığıma sevindiklerini anladım. Rahmet Usta'ya belirsiz bir baş selamı verip sütleri kaynattım. Firari yine ardıma düştü. Odun ateşinde kaynattığım sütlerin tencere kapaklarını açtı birer birer. Çiğ tanelerini soğuyan sütlere pay ettim. Sütün huzurunu kaçırmadan sardık sarmaladık. Mayayı rahatsız etmeyen adımlarla sessiz sedasız çıktık oradan.