30 Kasım 2021 Salı

Oyunbozan

Bu oyun diğerlerinden pek de farklı değil. Bu oyun yaşamın kendisi. Bir düş var diğer düşlerin içinde. Biz de düşüp kalkıyoruz tüm düşüncelerin içinde. Kuru gerçeğin örtülü hakikatindeyiz. Aldığın nefesten tuttuğun oruca kadar her şeyi içine alıyor. Yaktığın tütsüden açtığın çakraya kadar kalıpların içinde. Gözlerini dikip baktığın suretin içinde kaybolduğu hakikattir oyun. Oyun olmasa sen de olmazdın. Ben de olmazdım. Oyunsuz adalet de olmazdı. Meşk de olmaz. Saz da olmaz. Söz de olmaz. Sen yoksan oyun da olmaz. Rol yapmayan insan olmadığı gibi oyun oynamayan insan da yoktur. Kim kimi daha iyi kandırır bu kısmı muamma elbette. Sen bir bilinmezsin. Ben seni çözmeye çalıştıkça aydınlanan bir yabancıyım. Oyun devam ediyor. Çünkü oyun bitmez. Bitirilemez. Çünkü oyun varoluşun kendisidir. 

Yaşamın anlamı var mı dersen, oyundur derim. Oyun nerde dersen, tam aramızda derim. Sen kimsin dersen, oyunbazım derim. Benimle oynama dersen, sadece gülerim. Biz kimiz dersen, oyun arkadaşı derim. Peki... Biter mi dersen, ölsek de bitmez derim. Bu oyunda seyirci miyiz dersen, hepimiz oyunbozanız derim. Oyun bozulur mu dersen, bozacak kudreti taşıyamayız derim.  

Olur da yorulursan enerji içeceğine sarılma. Görevleri yapar bir can daha kazanırız. Oyun kumbarasına üç kuruş daha atarız. Sonra maskeler takar, örtüler sararız sandıklarımıza. Evin en mahrem yerine erzak depolarız, adı tapınak olur dar zamanlarda. Depoladıklarımızdan göz gözü görmez olursa avm açarız milenyum çağında. Bir tapınak da biz armağan ederiz diğer oyunbazlara. İçinde her şey olur. Sineması, tiyatrosu, mağazası, bebek bakım odası... Kışın sıcak olur içi, yazın serin. Tonlarca elektrik tüketir, çalışanlara elektrik faturasını ödeyecek kadar maaş vermeyiz. Hasılı biz oyunbazlar böyleyiz. Mış gibi yapar işin içinden çıkarız.

28 Kasım 2021 Pazar

Güvercinler

Kendisi sır. Yuvarlacık gövdesi sır. Heybesindeki sır. Bilinmez bir alfabeyle yazılır. Okunması mümkün olmayan bir mürekkep kullanılır. Sırtında allı pullu dünyası ile kanat çırpar. Yere iner. Pençelerini ekmek kırıntılarının arasına konduruverir. Kimisinin gıdısından bir sarkıt düşer. Kimisinin paçaları tozlu kaldırımları süpürür. Kimisinin pençecikleri vardır; Kan kırmızı. Halkalar dizilir yukarıdan aşağı. Hiçbir insanın giydiği hiçbir kıyafet böylesi asil değildir. Yerde fırlatılıp atılmış tanelere iş olur güvercinler. Bazen havalanırlar gökyüzüne doğru. Korkudan. İnsanların korkusundan. Uçarlar. Uçmak zorundadırlar. Yükselebildikleri en üst noktaya kadar... Takatleri kesilene kadar uçarlar. Sen de uç. Uçabildiğin kadar uç. Sonra senin için en doğru yere dön.

25 Kasım 2021 Perşembe

"Olmadı Agalar"

Fotoğraf: The Guardian
Bakıyorsunuz ancak görmüyorsunuz. Yürüyorsunuz, adım atmıyorsunuz. Duyuyorsunuz, dinlemiyorsunuz. Mırıldanıyorsunuz ancak şarkı söylemiyorsunuz. Çırpınıyorsunuz, yüzmüyorsunuz. Bükülüyorsunuz ancak oturmuyorsunuz. Kuşatıyorsunuz ancak çabuk pes ediyorsunuz. Sarp kayaları görür görmez hep bi' geri vites halleri... Olmuyor agalar. Öyle akşam ocakta pişen aşın başına oturmakla olmuyor. 

Sözde en ciddi konuları hep siz konuşuyorsunuz. Siyah beyaz takım elbiselerin içinde en has adam sizsiniz. En enteli sizsiniz. En iyi araba sizde agalar. En iyi kavgayı siz edersiniz. Sizin bilginize, paranıza ya da şiddetinize boyun eğmeyecek hiçbir şey yok. Konuştuğunuzu düşündüğünüz konular aslında öyle olmadı agalar. Cebinizdeki para sizin olmadı. Porsche sizin olmadı. Danteller de sizin değildi enteller de... Şiddet bile hiç sizin mülkünüz olmadı agalar.


22 Kasım 2021 Pazartesi

Dokunuş

Linke tıkla ve bu sabah ayaklarını, susamış kaldırımlara bas. Kökleri toprağa sıkıca sarılan ağaçlara bak. Yağmur damlalarını beklemekten yorgun düştüğünde nasıl kendini salıverdiğini izle. Sen de kucağındaki oyuncağa sarıl. Sevene sarıl. Sevilene sarıl. Ve elinden kim tuttuysa hiç bırakma. Bu sabah yüzüne dokunmak isteyen yağmur damlalarına engel olma. Bırak. Yüzüne bir el dokunsun. Bırak. Şemsiyeli insanlar hastalıklardan kendini korusun. Sen kocaman gülümse ve gökyüzünden gelen damlacıkları kabul et. Kıyafetlerin ıslansa da korkma. Bir ayakkabı ne kadar su çekebilir? Bir bulut en fazla kaç ton su alabilir? Bir anne en çok kaç oyuncağı olan bir çocuğa tahammül edebilir? Dağınıklığı toplarım dersen işler değişir. Ben de derim ki; Elindekileri bana emanet edebilirsin. Olur da bir gün kollarını açıp dans etmek istersen diye söylüyorum. Ben hem dans eder hem eşyalarını tutarım. 

Sonra bir gün olur parkinson gelir beni bulur. Romatizmadan yaşlı kadınların ve adamların elleri tutmayabilir. Gün olur yağmur damlalarını pencerenin ardından izlemek isterim. Belki bir gün sırtımı kaşımak isterim. Gizemli bir el kırık beyaz tülleri kenara doğru çeker. Bir sıralar ben de senin gibi korkusuzdum. Onun sabahları suratıma dokunmasından hiç korkmazdım. Şimdi suratıma dokunduğu kadar kahve fincanımı da getiriyor yanıma. Kitap okumak istediğimde gözlüklerime uzanmama yardım ediyor. Hatta bazen sırtımı kaşıyor. Bırak. Yaşlı ve hasta değilsen bulutlar dokunsun suratına. Ve unutma. Eğer bulutlardan korkmazsan bir gün pencerenin tüllerini bile açabilir.


16 Kasım 2021 Salı

Adım Adım

"Adım adım yürüsün zaman. Sayfalar aksın zamanla birlikte. Küçük ayaklar büyük ayak izlerinin üzerine basıp güçlensin. Çimenler bayram etsin sokak köpeklerinin adımlarıyla dövüldükçe. Ağaçlar selam dursun bize. Gözlerini diksin sincaplar. Elleri kirli, pasaklı oğlan çocuğu yol üstünde gördüğü toprağı eşelesin. Ablası babetleri kirlendi diye titizlensin. Bir baba ne bulduysa getirsin piknik örtüsüne yığıversin. Küçük kız solucanların peşine takılır sonra. Annesine sorar; "Neden ayakları yok bunların?"..."

Sana böyle güzel cümlelerle haydi aile olalım demek isterdim. Ama ben adım adım... Savrulalım diyorum. Belki hep savruk olduğumdan. Direncimin zayıflığından savrulmanın rahatlığına sığınıyorum. Hiçbir şey demiyorum bu nedenle. Hem sana hem de kendime tek bir söz etmiyorum. Olur da büyüsü bozulur diye. Savruluyorum. 

13 Kasım 2021 Cumartesi

Düşmekten Korkmuyorum

Parkelerde kaysın çoraplı ayakların. Dengede durmaya çalışma şimdi. Seni beklerken öğrendim ben ayağım kaymadan nasıl yürüyebilirim. Buzlu yollarda nasıl basmazsam ayakta kalabilirim, biliyorum artık. Oysa daha çok yolumuz var seninle. Merdiven inmeyi, basamaklardan teker teker çıkmayı denedim. Çoğu zaman basarken zihnimden akıp giden düşüncelerle tökezledim. Üst basamağın nerede başladığını, ayağımın altındaki basamağın nerede bittiğini kestirmesi uzun sürdü. Ben adımlarımı sayarken kalp atışlarımın ritmi de artıyordu. Ama bugün öyle bir gün değil. Şimdi aç kollarını. Bırakalım bizden başka herkes düşmekten korksun. Eğer sen de düşmekten korkmazsan yemeklerin içine bir çimdik senden katarım. Biraz nefesinden, biraz sesinden karışır kereviz salatasına. Şimdi mutfak karolarına bakıp akşama ne yapsam diye düşünecek zaman değil. Sen abla dediğinde mutfakta ne varsa  bereketlenir zaten.

Bugün saklambaç oynayalım seninle. Yakalandığında alı al moru mor yüzüne bakayım ben. Sonra dön gel sen yakala beni. Yakalar yakalamaz salıver. Bırak kaçayım. Ne zaman büyüyeceğimi sor bana mesela. Yürüyen merdivenlerin bantlarına oturmaktan ya da sokak kedileri ile beraber boşluğu seyretmekten ne zaman vazgeçeceğimi öğrenmeye çalış. Koltuğun yüksek kenarına çıkarak sırtıma atla. Boynuma dola kollarını. Sıkıca sararsan nefessizlikten şikayet etmem. Kollarını gevşetmeye çalışır gibi yapıp gülerim sadece.  

Kapıların kenarlarından tutup eşiklerden geçmeme engel ol sen. Kapılar demişken, kırılması kolay kilitlerle kapat her tarafı. Çıkması mümkün olsun. Ama kimse çıkıp gitmesin. Daha dans edeceğiz seninle. Afrika'nın yerli kabilelerine katılmadan önce antrenman yapacağız. Düşmekten korkmazsan belki elimde temizlik tüyü ile şarkılarına eşlik ettiğimi bile görebilirsin. 


 

7 Kasım 2021 Pazar

Haşarı

Çok yüksek sesle konuşma. Kulağıma fısıldasan da olur. Bu hengame arasında eğer sarılamazsan bana hiç darılmam. Yalnız ufacık bir tebessüm et, o yeter babana. Türlü haşarılıklar, yerli yersiz muzur tavırlar sergileyeceksin mutlaka. 

En çok kendine zarar vereceksin saçları iki yandan toplanmış küçük hanım. Doğan gereği pek söz dinlemezsin. Ama için ekşidiğinde hep babanın dizi dibine çökersin. "Ne'n var?" derler. Susarsın. Özlem desen, hep içinde gizli saklı. 

Ayakları yalın, yollarda koşan küçük kadın. Ellerinde otoban kenarından topladığın kır çiçekleri. Çamurlu ayakkabıların bugün evin kapısında kalsın. Sen tüm yaramazlıklarını yap koş gel bana. Ortalık toz duman olsa da körebe oynarız seninle. Yaşama mola verip sana masallar anlatırım. Masal biterse ben görevime dönerim yavrucuğum.

2 Kasım 2021 Salı

Kaldırımlara Şarkı Söyleyen Kadın

Günlerden bir gün bir kadın düşmüş kaldırımlara. Türküler tutturmuş, taşların arasına sıkıştırmış. Hayal aleminde bir dünya kurmuş ve kapılarını kapatmış. Nesi var nesi yoksa orada saklamış.  Bilirmiş ki anlamayacak kimse portakaldan salatasında niçin ördek sosu var. Basmadan eteğinin beline neden ip dolamış. Neden zaman zaman durgun, zaman zaman bozuk, zaman zaman hiperaktif bu kadın? Soruların yanıtı çalgının hünerinde.

Notaların yazılı olduğu deftere çalarken hiç bakmaz. Bir hırsız da çalarken paraya bakmaz. Baksa baksa belinden silahını çeken polislere bakar. Bir de esir aldığı insanlara... Belki yola, yoldakilere... Seyyar satıcı dediğin de kolaçan eder ki ortalığı kovalamasın zabıta. 

Oysa kaldırımlar ağır ağır basanı da pür telaş koşanı da duyar. Şarkı söyleyeni de sinkaflı küfürlerle kırıp geçireni de ağırlar. Amelie'nin hikayesi nasılsa öyle kaldırımlara şarkı söyleyen kadının da öyküsü. İçi kıpırtılarla dolup taşan gözlerinde iyilikten mühürler saklanan kadınlar onlar. Şaşkınlığını, merakını, utancını hep aynı bakışın ardına gizleyip pusuda bekleyen kadınlar, onlar bizim kadınlarımız. Ve ne yaşamdan kutsal ne tabiattan aşağı... Akışta var olan her insan gibi onlar da kaldırımlara şarkı söyler.

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...