18 Mart 2019 Pazartesi

Hoş geldin

Kimlik bunalımı gırtlağa dayanmış bir metropoldeyiz sevgili yabancı! Hoş geldin!

"Bir kere daha anladım yarın olmadan öleceğim. Telefonumun sesini açtım, genelde sessizde bekler. Güneşe, bulutlara, ay ışığına, geceye, toprağa, çiçeklere, sarılmaya, gülümsemeye, içmeye, gezmeye, öpmeye, Beyoğlu çikolatasına doyamadan gideceğim dünyadan. Bir tek ölümü geride bırakacak olduğum için serinleyebiliyorum. Seziyorum, damarlarımda geziyor ölüm. İnce ince, kanımla birlikte akıyor soğukluğu. Sen görmüyorsun, annem görmüyor, sevdiklerim görmüyor. Oksijenli solunum gibi oksijenli çürüme diyorlar galiba buna. Kırmızıyı her zaman seveceğim ama hepsinden çok siyahın her şeyi yutan sessizliğini seviyorum. Ölümü bile yok eden zarifliğini arıyorum toprağı arar gibi İstanbul'un çamurlu asfaltlarında. Botlarıma bulaşıyor bir köpeğin kakası. Tıpkı insanların suratımıza doğru fırlattığı gereksiz çamurlar gibi, şehrin nüfusu gibi, kahvehanelerde okey oynayan işsizler gibi; saçma, abes..."

"Yıllarını vermiş bu kente, yine de tek adım ileri gidememiş şu bankın köşesinde oturamayan özgüveni savrulmuş, ezik kadın. Gücü elinden alınmış, gözlerine korkulu rüyalar çökmüş, sanki bank onu yutuyor, sanki İstanbul seni bir girdap gibi içine hapsedecek, sohbet edeyim diyorum, duyduğum en tiz, en cırtlak ses tonuyla bağırarak konuşmaya başlıyor. Rahatsız edici, huzur kaçıran cinsten olumsuz kelimeler kullanıyor. Hem de otuz yıllık İstanbulluyum derken ağzında köyünün şivesinin olduğu gibi durması yok mu?.. Evet, sen İstanbul'sun diyorum içimden o kadına. Çelişkilerin memleketi burası. Olduğu değil olmak istediği kişiyi aramaya çıkanların, kentli olma umuduyla suçların pervasızca işlendiği, yalan kokulu, haciz kokulu, lağım kokulu şehir... Yıllar da geçse, en iyi hükümet de gelse çöplerinde kedilerin yuvarlandığı bir kent burası, hatta body seçerken öncelikle adaya davet edilen kızların hiç eksilmeyeceği, varoş mahallelerindeki yarı çıplaklığın bile tahrik sayılacağı, genç kızların ve genç erkeklerin (kiminin ağzında hala daha Orta Anadolu şivesi olduğu gibi duruyor) dizi dizi imtihanı bazen Beşiktaş'ın Rock Bar'ları. Kimlik bunalımı gırtlağa dayanmış bir metropoldeyiz sevgili yabancı! Hoş geldin!"

Döngüsellik ve Temsil: Çeşitlilik

İntikam, ihtiras, hırs, kıskançlık ve vazgeçememe halleri bir araya gelince içinden çıkılmaz bir komedya tiradı çıkıyor ortaya sanırım. Hiçbir zaman tütsü kokularıyla da anmıyoruz bu duyguları, gözlemlerime göre.

Tütsü kokmuyoruz
Aşk hikayeleri hep tütsü koksun istiyor insan. Hele ki mistisizmin büyüsüne kapıldıysa daha çok istiyor. Dünyada insanın vahşetini bu denli ortaya koyabileceği başka bir duygu olmasa gerek. İntikam, ihtiras, hırs, kıskançlık ve vazgeçememe halleri bir araya gelince içinden çıkılmaz bir komedya tiradı çıkıyor ortaya sanırım. Hiçbir zaman tütsü kokularıyla da anmıyoruz bu duyguları, gözlemlerime göre. Aleaddin'in lambasından cin çıksın, üç dileğimizi sorsun ve sihirli bir değenek (buna kozmoz diyenler de olacaktır) bunları gerçekleştirsin diye bekliyoruz ama ne gelen var ne giden. 

Yesari Beyefendi hakkında notlar
15 Mart akşamı bir müzik cemiyetinde Yesari Asım Arsoy'un bestelerini plak kayıtlarından dinleme fırsatına eriştim. Yesari Beyefendi müziğini tezatlıkların göbeğine kurmuş adeta. En melankolik sözleri Hawai gitar eşliğinde kayda girebilecek kadar özgün bir yaklaşımdan bahsediyorum. Özellikle Sen Olmasaydın Eğer Aşka İnanmazdım, Canım Senin Olsun Beni Canın Gibi Sakla sözleriyle ve Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacak yorumuyla Türk Müziği'nin ustalarındandır demek istiyorum. Ayrıca kullandığı tınılar müthiş bir kulak olduğunun da göstergesi. 

Aşk idesi mi?
Dücane Cündioğlu'nun yakın zamanda bir konferansı oldu. Konusu aşk, insan mutlaka bir kere bile olsa aşık olmalıdır demiş kendileri. Dinlemeye giden dostlarımla sohbet ederken öğrendim, hemencik "Ne aşkmış bir bitmedi." diye isyankar bir cümle patlattım orta yere. Yüzyıllardır konuşulan, hatta Platon'un mağarasında idelerinin olup olmadığı konusunda zaman zaman tereddütler duyduğum bu konu şüphesiz insanın kendini tanımlaması bakımından çok kritik bir noktada duruyor. 

Kime göre aşk-kadın?..
Freud için aslında en başta erkek çocuğu olan küçük kız çocuğu ve Lacan'a göre arzunun kendisi olan kadın adına Irigaray histerik bir çıkmazın sonundan bağırır "Seni unutamadığım için ne yapayım? Susayım mı? Seni aklımdan atamadığım için, daha korkuncu gönlümde bir yerin olduğu için korkayım mı? Fallusa sahip olan ile fallus olan arasındaki bağın erkekler tarafından belirlenen, betimlenen bir durum olması (fallik sorunsalı, kimine göre aşk) seni de rahatsız etmiyor mu?" Lacan'a hem minnet hem sitemli tümceler beslemek, "Feministler neyi savunduğunu bilmiyor." cümlesindeki suçlama kokan savunuya mı dayandırılmalı? Feminizm ezan ıslıklama akımına indirgenmişken, cinsiyet çeşitliliği konusu üzerine değil konuşmak konuşmayı talep etmek dahi aşırılıklar, şiddet ve vahşet çağında ana rahminin güvenli iklimine dönmeyi istemek gibi tezat. Yine, bir feminist olan Irigaray, elimdeki notlara göre, Batı dünyası tek cinsiyetlidir, bu tek cinsiyet de fallik'in belirlendiği enerjinin kendisidir diyor, yani Batı medeniyetinin, yıkıcı eril bir güç olduğu tezini öne sürüyor. 

Olabilir mi?
Bu durum sadece bizim için geçerli olmasa gerek. Yirmi birinci yüzyıl doğası gereği vahşetin yüzyılı oluyor. Ezan ıslıklayanlar, Taksim'in sevimsizleştirilmesi, Yeni Zelanda olayı... Nefret söylemde, eylemde, her yerde ve hatta kalplerimizde. Aşkın da kendisinde saklı bir izlek olsa gerek. Dolayısıyla dünyada insana değer veren bir ideye, bir şeye ihtiyaç var. İnsanı kendinde varlık olarak kabullenebilecek bir yuvaya, sığınağa ihtiyacımız var. Yalnızlığın, yabancılığın, küf kokusunun, fakirliğin, bunalımın, intiharın, uçurumların çağında bir liman sunmak gerekiyor insanlığa. Buna sekülerleşme diyenler olacak, ana rahmine dönüş diyenler olacak... 

Kendinin hammalı ötekinin katili
İnsanların kendilerine bile tahammülü kalmamışken, bu kucaklayıcı anlayış nereden çıkıp gelecek bilemiyorum. Gelecek, buradan bakınca siyaha çok yakın bir grilikte duruyor. Belki gri bile değildir, sadece tabloya renk katmak istemiş olabilirim. 

Sonuç?..
Yazıların sonuçları olur diyorlar. Benim sonu gelen metinlere alerjim var. Böyle yarım, eksik kalınca nedense daha çok benden oluyor, daha içten geliyor bu kelimeler dizgesi. Sonuçlar, yargılar senin olsun sevgili okur. Bu yazıyı da senin karnına bırakıyorum. Eğer bir sonuç elde edersen bana da ilet, ben henüz nerede olduğumuzu bilemiyorum.

Sevgiler

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...