3 Kasım 2020 Salı

Karpuz Çekirdeği

1975 - Özbekistan - TASS HABER AJANSI
1975 - TASS HABER AJANSI \ ÖZBEKİSTAN
Her sabah doğan güneş ile beraber yola koyulur dedem. Elinde içi sulu, şekerli, ıslak, serin karpuzlar olur. Önce bizim evin kapısını çalar dedem. Alır beni evin kapısından. Beraber kocaman bahçede yetişen karpuzların arasında gezeriz. Daha çok o gezer, ben koşmayı severim. Rüzgar eteklerimi uçurur, ben yuvarlana yuvarlana, çamura bata çıka koşarım. Çoraplarımı yıkamaktan annem hep şikayet eder; "Bütün köyün batağını eve taşıyorsun" der. 

Dedem öyle demez ama. Çamurun sevdiği insanlar artık çok azaldı, der. Şanslıymışım bu yüzden. Çamurda oynamayı bilmeyen bir sürü küçük çocuk varmış. Ben ise neredeyse her gün dedemin bahçesindeki çamura en az bir defa düşerim.

Bu sabah çoraplarım kar beyazı olmuyor diye annem kızdı yine bana. Saçlarımı ördüğü sıra tarağın sivri dişleriyle vurmayı ihmal etmedi kafama; "Kafasız kız! İşin gücün haylazlık." Ben kıyafetlerimi giymeye giderken peşimden toka kutusunu da fırlattı; "Bugün de çamurlu gel de göreyim seni." Beni seviyor ama şu temizlik işlerini sanki biraz abartıyor annem. Yoksa büyüyünce ben de mi onun gibi olacağım? Bir yandan bunları düşünürken öte yandan elbisemin eteklerini düzelterek koşmaya başladım evin kapısına; "Kapı çaldı!" "Anne dedem geldi." "Kapı çaldı!" "Dedem geldi." 

Dedem elimden tutuyor her sabah olduğu gibi. Birlikte bahçenin yolunu tutuyoruz. Bu yörenin en güzel karpuzlarını yetiştiriyoruz biz. Dedem daima şöyle diyor; "Bu karpuzlar lezzetini çamura karışan çocuklardan alıyor." "O zaman bütün çocukları buraya getirelim. Karpuzlarımız daha lezzetli olur dede." dedim bu defa ben de. Güldü bana. Olur dedi, hiç itiraz etmedi. Annem olsa hemen itiraz ederdi ama. O çocukların anneleri de kızar mı acaba çorapları çamurlanıyor diye? Benimki çok kızar biliyorum. Ama kusurlu bir çocuk olmayı seviyorum ben. Mükemmel olmamayı, hata yapmayı, düşmeyi, kalkmayı, batmayı, çıkmayı... Üstü başı kirli olmayı seviyorum.

Bir araba yaklaştı bahçeye. Dedem ve bir iki adam arabayı karpuzla doldurdu. Beni kucağına alıp arka koltuğa bıraktı. O da bindi arabaya. Artık iyice seyrekleşen sakallarını kaşıdı. Araba hareket etmeye başladı. Merakla pencereden dışarıyı seyrediyorum. Soru sormamak için zorluyorum kendimi ama dayanamıyorum. "Dede! Dede!" Yüzünü bana doğru dönüyor. "Nereye gidiyoruz?" Dedem; "Karpuzlarımızı satmaya gidiyoruz." 

Aslına bakarsanız hiç istemiyorum bu karpuzları satmayı. Yani karşılığında para verilmesini. Karpuzları para için mi büyüttük yani biz? "Dede!" Yine arkasını dönüyor, yüzüme bakıyor. "Karpuzları satmasak olmaz mı?" Gülümsüyor. İçlerinden birini seçmemi istiyor. Bir seçim yapıyorum. Bir tane de kendisi seçiyor karpuz. Kendisi için seçtiği karpuzu kesiyor. Bir kısmını bana uzatıyor. Benimkini arabanın bir köşesine saklıyor. "Eve götürürsün bunu tamam mı?" diyor.

Araba duruyor. Karpuzumu da yedim. Artık gezebilirim değil mi? Dedemin gelmesini beklemeden iniyorum arabadan. Avuçlarımda biriktirdiğim karpuz çekirdeklerini toprağa koyuyorum. Dedem nasıl yapıyorsa aynı öyle. Önce çukur açıyorum ardından içine bırakıyorum çekirdeği. Toprakla örtüyorum yine üzerini. Karpuz çekirdekleri ile dolduruyorum toprağın bir kısmını. Ayakkabılarım, çoraplarım her zamanki gibi yine çamurlu. Kirli ellerim. Ama şimdi, karpuz çekirdeğini dolduracak kadar suya ihtiyacım var. 

Dedemi çağırıyorum yanıma. Ellerimi yıkamak istediğimi söylüyorum. Bir kapta su ile geliyor yolun kenarına. Ellerimin kiri akıyor. Yıkanıyorum. Annem görse duygulanırdı, sanırım. 

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...