15 Mart 2022 Salı

Kültürkent Kütürtüsüne Bir Çift Özge Söz

Bu gece sana inanmakta zorlanmayacağın yalanlar sıralamak isterim. İçinde bolca spekülasyon, önü sonu gelmez dedikodular olsun. Beni ulu orta rezil edeceğin yalanlar söylemek isterim sana ancak… Ancak aşkımdan daha inandırıcı bir başka yalana henüz dilim varmıyor. Sen git… me. Davarlar gibi meleyeyim mi? Git… Sen git… me. Me… Me… Sen… Me… Me… Mele… K… Melek… Me… Too… O… Tool… Gol…

Düşlere düşen sevdanın dile düşemediğini görmek buruk yutkunmaları doğurmuyor mu? Söyle?.. Hem sen ne bilirsin, senin yokluğunda eksilenleri, benliğimi soyup soğana çeviren soğuk kıştan bozma bahar gecelerini ne anlarsın sen? Gözyaşlarında ısınan insanların kaçak titreyişlerini, iç çekerek bir köşeye sinip susuşlarını ne anlarsın?

Söylesene, sevda soyunmak değil mi?.. Tüm benliğin soyunması değil mi? Zırhını bırakan sipahi kaplumbağa şimdi insan. Hem dili yok. Hem ağzı yok. Hem kolları yok. Hem zırhı yok. Hem çaresi yok. Hem aşıkı yok. Hem maskeleri yok. Hem beni yok. Benlerini doktoruna aldırmış. Cildiyeye görünmüş.  

Sözün seyrine mitostan başlamalı. İnanacağı yalanları olmalı insanın. Sana söyleyip inandıramadığım mitlere, eposun Ortadoğu’da Allahu Ekber nidalarıyla kopardığı kafalara, benim sana hiçbir dayanak bulmadan kaptırdığım logosa dayandıralım sözlerimizi. Normalleştirelim şu deliliğimizi…  Ah, dur, dur, biz diye bir özneyi kuracak hiçbir ortaklığımız kalmadı değil mi? Sevdiğim insanları dahi benden uzaklaştıracak kadar acımasızlaşmış olamazsın değil mi? Hiç tanımadığım insanları bana kötülediğin, onları yaftaladığın gibi beni de yaftaladın biliyorum. Hem normalleşecek tek deliliği sen yapabilirsin…

Neticede kabuğun içinde ne vardıysa görmüştün. Zayıf dokuyu senden iyi tanıyan yok. Senden iyi vuracak kimse yok yaralı taraflarıma. Şimdi üzerime hangi piyonunu yollayacağını düşünüyorum sana bunları yazarken. Asla okumayacaksın. Biliyorum gözlerinin ucu bile değmeyecek bu satırlara. Bana bunun rahatlığı yeter. Benliğimin eriyip yeni bir biçime bürünmesi de ayrıca eğlendirecek beni. Senin benimle ve diğer kurbanlarınla eğlendiğin kadar olmaz, olamaz. Ama işte… İşte bir nebze olsun eğlendirecek…

Senin için insanlar hep istediğin biçimi vereceğin hamurlar olmalı. Hamur demişken, artık geceleri un temelli besinleri iştahla tüketir oldum. Kurbanına son gücüyla atılan arslan gibi… Ama bu süreç geçici… Biliyorum. Oyun bitene kadar iştahla oyna onlarla. Tüm piyonlarınla, oyun hamurlarınla… Korkusuzca öne sür. Karşı takıma yem olarak sun. Sonra öncü kuvvet olarak yolla. Sen kur. Kur ve diğerleri oynasın. Ancak ben, senin kurduğun oyunda yokum. Biliyorum, ben bitti demeden bitmez diyorsun. Kuyruğumdan tutup kendine çekeceğin günü iştahla bekliyorsun. Savaş boyalarımı suratıma sürüp seni karşılamamı bekliyorsun ama böyle bir sahne olmayacak.

Ben seni yazarım sadece. Sonra silerim. Sonra yeniden yazarım. Silerim. Unuturum. Hatırlarım. Sonra duvarları seyreder ağlarım. Bluzumun koluna burnumu silerim. Uyumadan bluzu çamaşır makinesine atmayı düşünür, gözlerimin yorgunluğundan unuturum. Birkaç aylık akibetindir bu aynı zamanda; önce kollarına düşüp döküldüm sana, sonra kirlendin, ben, ben kirlettim seni, sen pir-ü pak idin, zayıf-ü nizaf idin, ben, ben sırtına çok şey yükledim, çok şey, öd, ev… Ş, ey, çok, çok an… Duy… u… gu… Çok anlam… Unutulması gereken anlamlar yükledim sana… Sonra, pasaklı bir uykunun sabahında ağır ağır uyanırım. Kahve kaynatacak gücü bulabilirsem ne mutlu. Bileğimden sarkan cezvede gözlerim taşar bu sabah.

Yaşamın ağırlığı çöker mi ben ağlarsam senin de omuzlarına? Belki gururlu bir gövdeyle muzaffer bakışlar atarsın. Bakmak için gözlerini bana doğru çevirmek zorunda olduğunun altını çizerim. Bence iyi bir düşünce değil. E, adam, kim kimi öperse artık. Seni öperken de daralırdı benim içim. Seni severken de dar gelirdi ya… Şimdi gel, gel vur yine en ince yerine baltanı, bal, tanı, balata, balat, ana, baltalı, alta, tanış, alış, ballı, ulak, tan, ışıl, ulaş, aşağı… lık... şu sözlerimin. Hiç sorun değil, biliyorsun, ben giderim. Ama ben gidersem kıs kıs gülerek bıyık altından kiminle dalga geçeceksin?.. Gitmeme izin vermeyeceğini, beni bu cehenneme hapsetmekten ayrıca zevk alacağını biliyorum.

Sana dair hiçbir şeyi artık görmek istemiyorum. Bu satırları, arkadaşlarınla güldüğün konuşmaları, rezilden öte ahlakını, şımarıklığını, aşktan anlamayan, yaş odunu mumla aratır o ruhunu… Asla dokunmadığım, dokunmamın mümkün olmadığını bildiğim tenini… Muhtemelen adıma mıh gibi çaktığın, insanlara çaktırdığın, olumsuz yaftaları, aynadaki suretimi; seni anımsatan her şeyi kütür kütür yakarım. Sonra şapkamı takarım, kısa Camel’ımı ağzıma alır sırtımı döner giderim. Ruhumu öpüşün hariç her şeyi, tüm öpüşleri kültür kent ateşinin kütürtülerinde bırakırım. Özgece sevdaya düşmek nedir an… an… an… larsın… Kalaba… lık… tan… kal… aba… kala… bık… bak… uza… k…

7 Mart 2022 Pazartesi

Pencere

Kapıları, pencereleri kapattım, artık buradan hiçbir şey çıkamaz. Ağzımı mühürledim beni senden başka kimse duyamaz. Gözlerimle başkaları konuşamaz. Bakışlarımdan yüreğime sızamaz, gönlümü mesken tutamaz. Yaz da gelse bahar da vursa pencereye tülün ardında kalmaya niyetli bakışların öyküsündesin. Biraz sen biraz ben mor salkımların rengi. Biraz sen; utanınca mora kaçar kızıl yanakların. Biraz da seni yansıtan değil midir sevgili? Şimdi işlemeli yastığa sarılsın dursun özleyen özne. Özlenen öznenin ne yaptığı kimin umurunda? Özleyen özne anları saysın dursun... Pencereye tıklasın dursun baharda açan taze sarı mimozalar...
 

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...