Bu
gece sana inanmakta zorlanmayacağın yalanlar sıralamak isterim. İçinde bolca
spekülasyon, önü sonu gelmez dedikodular olsun. Beni ulu orta rezil edeceğin
yalanlar söylemek isterim sana ancak… Ancak aşkımdan daha inandırıcı bir başka
yalana henüz dilim varmıyor. Sen git… me. Davarlar gibi meleyeyim mi? Git… Sen
git… me. Me… Me… Sen… Me… Me… Mele… K… Melek… Me… Too… O… Tool… Gol…
Düşlere
düşen sevdanın dile düşemediğini görmek buruk yutkunmaları doğurmuyor mu?
Söyle?.. Hem sen ne bilirsin, senin yokluğunda eksilenleri, benliğimi soyup
soğana çeviren soğuk kıştan bozma bahar gecelerini ne anlarsın sen?
Gözyaşlarında ısınan insanların kaçak titreyişlerini, iç çekerek bir köşeye
sinip susuşlarını ne anlarsın?
Söylesene,
sevda soyunmak değil mi?.. Tüm benliğin soyunması değil mi? Zırhını bırakan
sipahi kaplumbağa şimdi insan. Hem dili yok. Hem ağzı yok. Hem kolları yok. Hem
zırhı yok. Hem çaresi yok. Hem aşıkı yok. Hem maskeleri yok. Hem beni yok.
Benlerini doktoruna aldırmış. Cildiyeye görünmüş.
Sözün
seyrine mitostan başlamalı. İnanacağı yalanları olmalı insanın. Sana söyleyip
inandıramadığım mitlere, eposun Ortadoğu’da Allahu Ekber nidalarıyla kopardığı
kafalara, benim sana hiçbir dayanak bulmadan kaptırdığım logosa dayandıralım
sözlerimizi. Normalleştirelim şu deliliğimizi… Ah, dur, dur, biz diye bir özneyi kuracak
hiçbir ortaklığımız kalmadı değil mi? Sevdiğim insanları dahi benden
uzaklaştıracak kadar acımasızlaşmış olamazsın değil mi? Hiç tanımadığım insanları
bana kötülediğin, onları yaftaladığın gibi beni de yaftaladın biliyorum. Hem
normalleşecek tek deliliği sen yapabilirsin…
Neticede
kabuğun içinde ne vardıysa görmüştün. Zayıf dokuyu senden iyi tanıyan yok.
Senden iyi vuracak kimse yok yaralı taraflarıma. Şimdi üzerime hangi piyonunu
yollayacağını düşünüyorum sana bunları yazarken. Asla okumayacaksın. Biliyorum
gözlerinin ucu bile değmeyecek bu satırlara. Bana bunun rahatlığı yeter.
Benliğimin eriyip yeni bir biçime bürünmesi de ayrıca eğlendirecek beni. Senin
benimle ve diğer kurbanlarınla eğlendiğin kadar olmaz, olamaz. Ama işte… İşte
bir nebze olsun eğlendirecek…
Senin
için insanlar hep istediğin biçimi vereceğin hamurlar olmalı. Hamur demişken,
artık geceleri un temelli besinleri iştahla tüketir oldum. Kurbanına son
gücüyla atılan arslan gibi… Ama bu süreç geçici… Biliyorum. Oyun bitene kadar
iştahla oyna onlarla. Tüm piyonlarınla, oyun hamurlarınla… Korkusuzca öne sür. Karşı
takıma yem olarak sun. Sonra öncü kuvvet olarak yolla. Sen kur. Kur ve
diğerleri oynasın. Ancak ben, senin kurduğun oyunda yokum. Biliyorum, ben bitti
demeden bitmez diyorsun. Kuyruğumdan tutup kendine çekeceğin günü iştahla
bekliyorsun. Savaş boyalarımı suratıma sürüp seni karşılamamı bekliyorsun ama
böyle bir sahne olmayacak.
Ben
seni yazarım sadece. Sonra silerim. Sonra yeniden yazarım. Silerim. Unuturum. Hatırlarım.
Sonra duvarları seyreder ağlarım. Bluzumun koluna burnumu silerim. Uyumadan
bluzu çamaşır makinesine atmayı düşünür, gözlerimin yorgunluğundan unuturum.
Birkaç aylık akibetindir bu aynı zamanda; önce kollarına düşüp döküldüm sana,
sonra kirlendin, ben, ben kirlettim seni, sen pir-ü pak idin, zayıf-ü nizaf
idin, ben, ben sırtına çok şey yükledim, çok şey, öd, ev… Ş, ey, çok, çok an…
Duy… u… gu… Çok anlam… Unutulması gereken anlamlar yükledim sana… Sonra, pasaklı
bir uykunun sabahında ağır ağır uyanırım. Kahve kaynatacak gücü bulabilirsem ne
mutlu. Bileğimden sarkan cezvede gözlerim taşar bu sabah.
Yaşamın
ağırlığı çöker mi ben ağlarsam senin de omuzlarına? Belki gururlu bir gövdeyle
muzaffer bakışlar atarsın. Bakmak için gözlerini bana doğru çevirmek zorunda
olduğunun altını çizerim. Bence iyi bir düşünce değil. E, adam, kim kimi öperse
artık. Seni öperken de daralırdı benim içim. Seni severken de dar gelirdi ya…
Şimdi gel, gel vur yine en ince yerine baltanı, bal, tanı, balata, balat, ana,
baltalı, alta, tanış, alış, ballı, ulak, tan, ışıl, ulaş, aşağı… lık... şu
sözlerimin. Hiç sorun değil, biliyorsun, ben giderim. Ama ben gidersem kıs kıs
gülerek bıyık altından kiminle dalga geçeceksin?.. Gitmeme izin vermeyeceğini,
beni bu cehenneme hapsetmekten ayrıca zevk alacağını biliyorum.
Sana
dair hiçbir şeyi artık görmek istemiyorum. Bu satırları, arkadaşlarınla
güldüğün konuşmaları, rezilden öte ahlakını, şımarıklığını, aşktan anlamayan,
yaş odunu mumla aratır o ruhunu… Asla dokunmadığım, dokunmamın mümkün
olmadığını bildiğim tenini… Muhtemelen adıma mıh gibi çaktığın, insanlara
çaktırdığın, olumsuz yaftaları, aynadaki suretimi; seni anımsatan her şeyi
kütür kütür yakarım. Sonra şapkamı takarım, kısa Camel’ımı ağzıma alır sırtımı
döner giderim. Ruhumu öpüşün hariç her şeyi, tüm öpüşleri kültür kent ateşinin kütürtülerinde
bırakırım. Özgece sevdaya düşmek nedir an… an… an… larsın… Kalaba… lık… tan…
kal… aba… kala… bık… bak… uza… k…