19 Ağustos 2022 Cuma

Dokunuşun Dramaturjisi: Arabada Kim Var?

Bir masa kaç farklı ele, yaşama, paraya, objeye tanıklık edebilir? Kaç yaşam kaç sokaktan geçen eski püskü bir arabaya sığabilir? Kaç arabaya sığabilir? Bir dostluk hangi apartman kapısının sınırında filizlenebilir? Bir araba kaç yaşama ev sahipliği edebilir? Kaçının yuvası olabilir? "bromance" soruyor tüm bunları. Belki sorduruyor seyircisine.

Bir şeyleri dönüştürmek her zaman mümkün. Dokunuşun dramaturjisi seyircisini arabadaki adamla tanıştırıyor.  

Yapım 140 Journos'un YouTube içeriklerinden seyredilebilir. Bu yazıda Şafak Egemen Öztürk'ün yönetiminde çekilen bu kısa metrajlı film birkaç kare üzerinden değerlendirilecektir. 

Genç yönetmenin açılış sahnesindeki tercihi dikkat çekici. Birbirinden farklı insan elleri karşılıyor seyirciyi. Bir masaya bırakılan çeşitli materyaller göze çarpıyor. En dikkat çekeni ise masanın üzerinde duran 50 Türk Lirası. Anlatının devamında bizi bekleyen Ömer Ceylan ve Samet Çağrı Işık arasında cereyan eden dostluk, öteki adıyla 'bromance' ile oldukça ilintili bir ayrıntı. Yaşamda kalma mücadelesi arasında birbirini bulan iki kişinin muhatabını bu keşmekeşten kurtaracak dokunuşlar yapması olarak özetlenebilir tüm öykü. 

Dokunuş... Rüzgar gibi. Umut gibi. Dost gibi. Şefkat gibi. Anne gibi. Kucaklayan dokunuşlar. Kazmayı küreği yaktıran mart ayazına teslim edilmemiş begonviller. Bir elinde fırından taze çıkmış ekmekle tutar naylon poşetten, diğer eli bir mazlumun mabedinde. Kapısındadır. Merakla diker gözlerini içeriye. "Acaba iyi mi?" "İçeride mi? Dışarıda mı? Montu sırtında mı?" Güvenli ve kilitli kapıların ardında olabilmesi için bir dostun ellerine dokunmak... 

Paramparça yaşamları, lime lime edilmiş duyguları ve unutulmuşlukları top yekun alır da gidersen nereye kabul ederler sırtındaki onca yükle? Gel şimdi. Ay dede yıldızlı kara yorganını üzerimize örte dursun...  Gel de seninle ışıkları içimizi ısıtan şu sokakta yürüyelim yan yana. Söyleşiriz biraz. Gölgeleriyle katılır bize ağaçlar. Bugün neler yaptığımızdan bahsederiz. Dallarına dokunur birer meyve düşürürüz. Bu gece nevalemiz doğadan... 

Dokunuşun Dramaturjisi

Işığı ile kamera açıları ile söylemleri ile büsbütün bir dokunuşun dramatujisini kuruyor Şafak Egemen. Açılış sahnesinin hemen ardından gelen kontağı çevrilmiş bu aracın ışıkları hiç yumuşak değil. Filmin kalanında tercih edilen ışıktan çok farklı. Yine sarı. Ancak bu defa çok kuvvetli ve göz alıcı. İçeride kimin olduğunu merak ettirir cinsten hatta. Arka çaprazındaki arabanın da ışıkları yanmaktadır bu sırada. Plaka okunmaz haldedir. Araç hangi numara ve harf kombinasyonları ile kayıtlıdır? Nereye aittir? Bilinmez.

Arka Koltukta Kim Var?
Yollara söylenmiş şiirler bilir mi adı giz dünyasına yazılmış yolcular? Dumanı salınan sigarasıyla hangi türküyü yakar barınacak bir oda dahi bulamayan emektarlar? İtilmişliğin aralık kapılar arasından sızan kokusunu soluyorum. Camiiden akan sıcak suyla yıkanmış, ütülenmeden düzlenmiş gömlek ve sabun kokuyor. Yumuşatıcı yok. Askılara asılmış bekliyorlar. Gazete kağıtları hiç olmadığı kadar işlevsel burada. Arka koltuktasın şimdi sen. Tek başına. Yaralarına ellerini dokunmaktan imtina eden insanlar geçiyor sokaktan. Farkına varamadan daha senin. Dumanın vuruyor suratlarına. Saçlarına siniyor elindeki sigaranın kıvrımlı kokusu... Oysa onların hem gözleri hem kulakları var. 

Zamanla Bırakmayanlara;
Sen bana bakmıyorsun. Ben ardındayım senin bro... Tam ardındayım. "Karşımdasın işte" Bro... "Bana bakmasan da oradasın..." Demir kapıyı az sonra kapatacağım ancak şimdilik; "...görüyorum seni." Bro... Ayrılık vakti geldi çoktan. Daha ne kadar arabadayım... Ben... Ömer ağabeyin... Ayda 500 belki üç ayda 750 lira ile buradayım. Sevgili Samet, önemli olan zamana bırakmak mı zamanla bırakmamak mı? Söylesene bro, zamanla bırakılmayan ne var yaşamlarımızda?  

Kışa kadar Ömer ağabey. Kış geldiğinde bir yatak daha, bir tabak daha, bir bro daha... Bu çatı ikimize yetmez mi Ömer ağabey? Ben eve gelirken taze sıcak ekmek alırım. Sen iş bulana kadar evde yemek yaparsın. Yine köpekleri dolaştırmaya çıkarız. Bu defa ikimiz de aynı kapıyı kapatırız. Arabayı satalım ağabey. Arabayı satıp mangala gidelim. Aşk acısı çekecek olursam ilk sana dökeyim derdimi. Yoldaşım olursun. Yalnızlığı pay ederiz seninle. Olur de' mi?

XXI. yy insanların birbirine kayıtsızlığının ayyuka çıktığı bir çağ mı? Yoksa bu kısa metrajlı filmde anlatılan hiç yaşanmadı mı? Gerçekliği kağıt kesiği gibi hissettiren yönetmen çağımızın en büyük sorunlarından biri olan kayıtsızlığı, barınma ihtiyacı üzerinden okuyor. Tüm bu dramatik yapının çözüm önerisi ise kendi içinde. Şefkatle, ilgiyle, dostça kucaklamak dara düşeni. El uzatmak. Şifalandıracak bir sine bulunduğunda bundan geri durmamak. İnsanlığın yitirilen erdemleriyle beraber her şeyi bir kenara bırakıp yalnızca ufacık bir dokunuşta bulunmak. 

Bir şeyler dönüştü. Dokunuşun dramaturjisi seyircisini arabadaki adamla tanıştırdı.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...