28 Aralık 2021 Salı

Yansıma

"Fiziksel dünya çok şeyi ele verir ama her şeyi de noksansız ifade edemez." Kusursuz görüntülerin akıp gittiği sinema perdesine bak. Hepimizin birer yansıması yok mu o düşler dünyasında? Yağmurun biriktirdiği yol kenarı çamurlarını seyret biraz. Bir biçime bürünmüş göreceksin yansımanı. Yamuk... Dalgalı bir yansıması gerçeğin. Yüzündeki çizgiler acı tatlı deneyimlerin kalıntıları. göz kapaklarının düşüklüğü yorgunluğunun kanıtı. Sırtındaki skolyoz birikmiş düş kırıklıklarından... Parmaklarının avuçlarına ağır gelmesine alışamadın daha halbuki. Ha düştü ha düşecek burnun da... Şimdi zıplayıp geçeceksin buradan uçar gibi bekliyorum. Suya bakıyorsun. Seyrediyorsun. Harekete geçmek yok artık. Hareket duygularının ötekilerle yer değiştirmesinden ibaret. Düşüncelerin akıp gitmesinden öte bir anlamı yok artık. Durdurdun kendini. Sabitsin. Yansıman yok oluyor. Uzaklaşıyorsun dünyadan. Yavaş... Yavaş...
 

23 Aralık 2021 Perşembe

Motorsiklet

"Bir motorsikletimiz olsun. Arnavut kaldırımlarından hızla geçeceğimiz boş sokaklarımız da Tanrı'dan lütuf... Biz göklerde uçalım adeta seninle. Rüzgar saçlarıma taç taksın. Senin şapkan düşsün; dur, telaş etme, ben tutarım, direksiyonu bırakma. Sıkma canım yanaklarımı. Sonra kızarıyor. Yola bak. Şu yolun üstündeki engereklerden sekerek kaçalım. İki firari yolların tozunu attıralım. Şimdi, beni onlara bırakmadığın için burada oturuyorum. Ve beni onlara verdiğin için uzaklardayım. Bir motorsikletimiz olsun seninle. Sırtında iki kişi taşısın. Dünyayı gezsin ikisi. Otoban Kent'li otomobil sürücüleri hayretlere düşsün bizi görünce. "Kasksız, dizliksiz nereye böyle?" desinler. "Katıksız deli bunlar." desinler. Duydukların hiç içini sıkmasın. Ye'se kapılma. Günlerimiz kalplerimizi temizledikçe aydınlanacak."
 

11 Aralık 2021 Cumartesi

Zehir

Metanet bu gece içini dolduran zehrin onu terk etmesini bekliyordu. Yatağına uzandı. Sırt üstü uyuyacaktı. Gözlerini tavana dikip geçmişi düşünmeye başladı. Sorumluluk ile arasındaki tüm bağları kopardığı o güne gitti. Bacaklarında beyaz tül çorapları vardı. Titriyordu. Ayakları çapraz basıyordu. Her zamanki gibi elleri de kolları da doluydu.

Yalan... 

Metanet sorumlulukla ırak düşmezden evvel hiç evini sırtında taşımazdı. Her şeyini iki karış yere tıkıştırmazdı. Oradan oraya yetişecek diye koşuşturmazdı. Eğer sorumluluk kuşatabilseydi her tarafını o zaman çantasının içinde ne var, bilebilirdi. Gizliden karıştırmasına hiç gerek kalmazdı.

Sorumluluk onun gönül ikliminden uzakta diye Metanet'i suçlamaya devam etti yıllar yılı. Etsin... Onun gözünde bencilin tekiydi. Olsun... Öyle bilsin. Ne çıkar? Ama Metanet ile Sorumluluk el ele verebilseydi koskocaman bir dünyaya sahip olurdular. Belki... Hem ellerindeki bavullara sığdıramazdı da o büyük dünyayı. Eh umarım... Metanet ruhunu kemiren sessizliğini sonunda bozdu; "Hey sen... Bakma öyle gözlerime. Çünkü bakmadığında zehir akıyor içime. Hey sen... Durma uzakta öyle. Senin adın Sorumluluk'sa gel sor bana nasılsın diye."

6 Aralık 2021 Pazartesi

Salıncak

Salıncak öne sırtın arkaya açılsın. Dünya kaymasın ayaklarının altından. Sen kay ondan. Gökyüzündeki bulutlara suretler çiz. Elini bırakırsa zincirler belki bir nefes sigarandan çekersin. Dumanı yanaklarını ısırır.  Kulakların tekerleme olur. Ayakların çimenlenir. Kalbin rüzgarla dolar. Kırıkların arasına akarsa kışın soğuğu yüreğinin acısını da sağaltırsın. Güvensizliğin engin sularında genişler ciğerlerin. Saçlarından öper rahmetli nenen. Artık ne kadar yükselirse yükselsin, düşmekten korkma. Silebileceğimiz ne varsa silelim geçmişten. Korkularımızı, öfkelerimizi, pişmanlıklarımızı... Silemediklerimizi işlemeli mendillere sarıp sandıklara koyalım. Annenin ördüğü atkıyı dola sen boynuna. Ben babamın atkısını ödünç alırım. Ağırlaşan duyguları dökelim burada. Görmek istemediğimiz kim varsa sırt çevirelim varlıklarına. Bizden başka kimse kalmasın şu zincirlere bağlı salıncakta.  


5 Aralık 2021 Pazar

Yalnız

"Kendi odasından çok daha küçük bir otel odasındaydı. Beyaz kapıları, gri buzlu metal kulpları, panjurlu pencereleri vardı.

Yatağın iki başlığında iki komodin duruyor idi. Çekmeceleri boş. Resepsiyona telefon açtığı ahizenin yanında kahve fincanı bekliyor. Yanında da otelin reklamının bulunduğu blok notlar. Elindeki kağıtları oradan aldı.

Yatağın karşısında plazma ekran televizyon. Kendisi sesine hiç tahammül edemiyor ama Mihenk ne zaman otele gitse açar. Otel odası sessizliğine ve yalnızlığına iyi geliyormuş. Öyle diyor.

Mihenk kahvaltıya kalmadı. Odayı ısıtan sobanın yanındaki makyaj masasında oda kartı duruyor. Dünden bugüne kalan ve ikisinin de dokunduğu tek şey. Gitmeden evvel alel acele yeniden dokunmak istedi. Kartlara... Son defa imiş. Yalnız müsade etmedi. 

Hem Yalnız'ın canını yakıyordu ona bakmak. Gece onu almaya geldiği sıra da pek iyi değildi ya zaten, ancak pek ağzını açmamıştı. Tebessümüyle aldatmıştı Mihenk'i. Onunla olmaktan mutluydu. Mihenk öyle bilsin; Yalnız kendinden ne kaybederdi ki? Sokak lambaları koruluğa çıkan yolu aydınlatıyordu; Mihenk arabayı sağa çekti. Belki Yalnız aklında dönen sureti yanında görebilseydi böyle hissetmezdi kendini. Şimdi şu kapı açılsa da Mihenk gelse diyemiyor. Mihenk gelmesin. Gelmesin çünkü onun yanında Sevgi kim, daha iyi anlıyor. Sevgi ne demek, kıymeti nerede daha iyi anlıyor. Mihenk ile Yalnız'ın birbirini sevmediği ise apaçık... 

Yalnız; içinde yeşeren sevgi tohumlarına ihanet ettiği otel odası yalnızlığında Sevgi'ye yazıyor bunları."

Beni affet.
4 Kasım 2089 Cuma
Sultanahmet İstanbul 

Otelden çıktığında Eminönü'ne kadar yürüyor Yalnız. Vapura biniyor. Karşıya geçmesi gerek. Üsküdar vapurundan İstanbul'un sularına karışacak elindeki kağıtlar. Yine yalnızlığı ile başbaşa kalacak.


Sevgiyle.
Görüşmek üzere.

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...