"Kendi odasından çok daha küçük bir otel odasındaydı. Beyaz kapıları, gri buzlu metal kulpları, panjurlu pencereleri vardı.
Yatağın iki başlığında iki komodin duruyor idi. Çekmeceleri boş. Resepsiyona telefon açtığı ahizenin yanında kahve fincanı bekliyor. Yanında da otelin reklamının bulunduğu blok notlar. Elindeki kağıtları oradan aldı.
Yatağın karşısında plazma ekran televizyon. Kendisi sesine hiç tahammül edemiyor ama Mihenk ne zaman otele gitse açar. Otel odası sessizliğine ve yalnızlığına iyi geliyormuş. Öyle diyor.
Mihenk kahvaltıya kalmadı. Odayı ısıtan sobanın yanındaki makyaj masasında oda kartı duruyor. Dünden bugüne kalan ve ikisinin de dokunduğu tek şey. Gitmeden evvel alel acele yeniden dokunmak istedi. Kartlara... Son defa imiş. Yalnız müsade etmedi.
Hem Yalnız'ın canını yakıyordu ona bakmak. Gece onu almaya geldiği sıra da pek iyi değildi ya zaten, ancak pek ağzını açmamıştı. Tebessümüyle aldatmıştı Mihenk'i. Onunla olmaktan mutluydu. Mihenk öyle bilsin; Yalnız kendinden ne kaybederdi ki? Sokak lambaları koruluğa çıkan yolu aydınlatıyordu; Mihenk arabayı sağa çekti. Belki Yalnız aklında dönen sureti yanında görebilseydi böyle hissetmezdi kendini. Şimdi şu kapı açılsa da Mihenk gelse diyemiyor. Mihenk gelmesin. Gelmesin çünkü onun yanında Sevgi kim, daha iyi anlıyor. Sevgi ne demek, kıymeti nerede daha iyi anlıyor. Mihenk ile Yalnız'ın birbirini sevmediği ise apaçık...
Yalnız; içinde yeşeren sevgi tohumlarına ihanet ettiği otel odası yalnızlığında Sevgi'ye yazıyor bunları."
Beni affet.
4 Kasım 2089 Cuma
Sultanahmet İstanbul
Otelden çıktığında Eminönü'ne kadar yürüyor Yalnız. Vapura biniyor. Karşıya geçmesi gerek. Üsküdar vapurundan İstanbul'un sularına karışacak elindeki kağıtlar. Yine yalnızlığı ile başbaşa kalacak.
Sevgiyle.
Görüşmek üzere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder