23 Şubat 2019 Cumartesi

Hangi renk?

Boğazımda dört tane düğüm, beşincisi sensin.

Huzur anayla bakışıyoruz. "Yani fedai mi arıyorlar?" Diyorum. Kendimi sorgusuz sualsiz nasıl bırakayım gözlerindeki hafif şehla ışıltıya? Balık dediğin, denizinin en sakin olduğu zamanlarda bile bir yolunu bulur ve akıntıya sürer kendini bir girdabın içinde kaybolmak, ölmek pahasına. Şimdi adına huzur dedikleri pırıltılı gözlerden bana bir çıkış kapısı açılıyor. Yalnız bu yeni durak eskisinden daha dalgalı bir denize de açılabilir... Hem zaten suyun tokatlarına göğüs geremeyen nasıl hayatta kalabilir? Aklını kiraya vermek yaşamak mıdır sanki? İmam elinde meyyit diyorlar, belki de meyyit elindedir imam olamaz mı? Kendini kaybedince, ağzında başkasından kopyalanmış cümlelerle ne kadar iyi bir derviş olabiliriz? Vereceğimiz en büyük sınav da kendi meyyitlerimizi öldürmek değil mi?

Hikmeti bir insanın bedenine hapsetmek midir aşk? Anlamlandırma tek kişilik bir oyun mudur? Biri düşünür ve gerisi taklit eder, öyle mi?.. İstemezler öyle tek kişilik oyunu, ne de izlerler benden demesi. Alan açtıkça türeyebiliriz bu işler böyle diyor büyükler.

Söyler misin Huzur Ana, ayağını yere basarken hem bu kadar zarif hem bu kadar güçlü olmak sadece sana mı özel? Yoksa bize de bu halden bir parça bulaşır mı?

Rüzgarda savrulan bir uçurtma ne kadar da özgür görünüyor, değil mi? Çocukken uçurtma olmak isterdik ben ve bir iki arkadaşım. Onlar gerçekten ister miydi bilmiyorum ama ben çok isterdim ne yalan söyleyeyim. Şöyle sorgusuz sualsiz kendini bırakacaksın esen rüzgara sonra Allah ne dediyse oraya gideceksin. Hiç tercih hakkın yok, olana boyun eğip uslu çocuk olursan Tanrı seni küçük dağların meliki bile yapabilir, prenses. Okul bahçesinin arka kapısından çıkınca boş bir arazi vardı, bir gün kocaman uçurtmalar uçuran insanlarla karşılaşmıştık. Aman tanrım, ne kadar da özgür görünüyorlardı. Halbuki ipler, ayakları yere sağlam basabilen, elleriyle uçurtmayı yönlendirebilen bir beynin elindeydi. Hikmet insanları kuklaya çevirmek için uydurulmuş bir zırva değil, değil mi Huzur Ana? Yüzümdeki çizgilerden anlayabiliyor musun içimdeki kargaşayı?

Sana bir mektup güvercini göndereceğim. Söyler misin, neden asalaklar gibi yaşamak zorunda bir takım insanlar? Bir güvercin gibi olamaz mıyım?.. Mantarlardan uzak bir yaşam süremez miyim? "Balık kızım..." deyip saçımı okşayacaksın belki... Biliyorum, balıklar uçamaz. Göklerde değil derinlerde bir yerlerde benim yuvam. Yüreği olmayanın erişemeyeceği kadar güvendeyim. Basıncın en yüksek olduğu yerde. Gelmek isteyenin önce ciddi bir baskıyla yıldırma siyasetine maruz kalacağı ortada. Evet, uçamam ancak yüzebilirim, biliyorum sen uskumruları da çok seversin, pek de yakıştırırsın bana.

Hiç de sormuyorsun, denizin dibinden güvercine nasıl vereceksin mektubu, diye?.. Senin gözlerine doğru bir tsunami dalgası geliyordu, "Ya Hak..." dedim daldım içine. Bir de baktım ki yüzmesem de beni getiriyor sana. "Heh..." dedim "İşte bu!.. Artık kesin güvercin oldum!" Bir de ne göreyim, sular senin olduğun kıyıdan çok uzağa fırlatmış beni. Hıçkırmışım bir iki, deniz köpürmüş. Biraz azarlıyorum kendimi bunun üzerine, "Neden kendini teslim ediyorsun serseri sulara?" Evet Huzur Ana, balıkları senden uzağa fırlatan serseriler mi? Yoksa balıkların akılsızlıkları mı?

Bu sefer yola çıkmadan önce aklımı başıma devşiriyorum. Güven denen şeyi yerle bir ediyorum sana gelirken. Huzurun adresi güncellenmiştir belki. Google'dan bakmak lazım... Ne diyorduk, güvenmiyoruz denizlere, dalgalara. Tıpkı kalkanlarımın etrafımı sardığı bu yuvadaki gibi, tüm algılarım açık vaziyette geliyorum. Başkasından devşirilmiş cümlelerle değil, kendi sözcüklerimin kurduğu yeni bir dünya ile...

Kulaklarımda şiddetli bir ağrı hissediyorum, kafamı yastıktan kaldırırken. Her yerim yosun kokusu. Çocukken mavi taşlı altın küpelerim vardı. Komşumuzun kızında da aynının yeşil olanı... Şimdi de bir sürü küpe kullanıyorum. Bazen kayboluyor çiftleri tek kalıyorlar, bazen taşları düşüyor eksiliyorlar, buçuklaşıyorlar. Şimdi de mavi taşlı küpelerim var, hem de takılı... Ama öyle bir ağrı var ki sanki birisi kulağımı ikiye katlamış da kafa tasımdan ayırırcasına çekmiş. Ayna duruyor az ileride. Alıp bakıyorum kendime, bir de ne göreyim?.. Kulağıma küpeler takmış Huzur Ana. Taşları mavi değil. Bana yeni renkler hediye etmiş. "Bir de huzurun renginden bak." demiş sanki.

Bu da kulağıma küpe olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...