5 Temmuz 2020 Pazar

Ekmek

Güneş... Her dakika biraz daha hissettiriyor artık yanımda olamayacağını. Güneş... Vakit ilerledikçe daha da uzaklaşıyor tenimdeki varlığı. Ve sıcaklığı... Günün en soğuk dakikaları sabahın ilk saatlerinde yaşanıyor derdi nenem. Üşüyorum. Sandığım kadar soğuk olmamalı burası. Çevredeki karanlığın serinliğine rağmen insanlarda nedenini bilmediğim bir tatlı telaş mevcut.  

İstisnasız hepsi biraz mahur adımlıyor yolları. Kiminin elinde içerisinde kırmızı, yeşil, beyaz eşyalar bulunan hışırtılı çantalar. İçlerinden birinin sırtında daha iricesi. İçini göstermiyor. Adamın suratında şikayetsiz bir gülümseme. Bir deniz kıyısındayız. Uyandığım kayaların yanında yol boyunca yürüyen kadınlar ve adamlar var. 

Kayaların üzerinde uyandığımdan beri en çok insan gördüğüm andayım. Adamın peşi sıra yürümeye başlıyorum. Yolda küçük çocuklar, yaşlı insanlar, başında kasket dedikleri başlıkları ile sakalını tarayan ihtiyar adamlar. 

Sırtındaki iri beyaz un çuvalını indiriyor yere adam. 
"Deniz usta yine formundasın bakıyorum." diyor gençten bir adam. 
"Sabah ekmeklerini yaptık Orhancığım, sıra öğle vaktine geldi."
"Ben de iki ekmek alacaktım, biri tam buğday, öteki beyaz."
"Yahudi böğreği?.."
"Annesi yasakladı bizim kıza boyozu. Her sabah yemekten artık iyice sivilceleri çıktı bunun diye şikayet ediyor."
"Haydi o zaman gel içeri de yengeyi daha fazla kızdırmayalım."

Onlar içeri giriyor. Ben uzakta sessiz sedasız onları izliyorum. Az arkadayım. Görebilmek için dönüp bakmak gerekiyor. Ancak kimsenin niyeti yok buna. Kendi cehenneminde yanan insanlar için başka bir sureti okumak kadar zor ikinci bir şey olabilir mi? Evet... O suretin acılarına, sırtındaki çıbana merhem olmak. 

Deniz usta ekmek yapıyor. Sokaktaki küçük büyük herkesin gözü onda. Ben de pek severdim nenemin ekmeklerini. İçine her şeyden çok sevgi katardı, bunu bir ben anlardım. Herkes bilirdi sevecen, yüreği geniş, bilge bir kadındı ve fakat kimse ekmeklerindeki bereketin gönlünden geldiğini anlayamazdı. Acaba Deniz Usta'nın ekmekleri de neneminkiler gibi midir? Çocuklar seviyorsa bu adamı bence  benziyordur. 

Deniz Usta'nın yanına doğru ilerliyorum. İçerisi sıcak. Tenimin sabah saatlerine, serinliğe meydan okuyan sıcaklığı iyiden iyiye artıyor. 
"Deniz Usta" diyorum.
"Buyrun!" diyor. 

Çevremde bir karanlık peydah oluyor. Bedenim hafiflemeye başlıyor. Nenemi yakan, beni buralara kadar savuran ateş, yeniden beliriyor gözlerimde. Bu defa ne yanan insanlar var ne de alevlerin arasındayım. Gökyüzü. Yüzümle, etimle, kemiğimle gökyüzü oluyorum. Yavaş yavaş yerden yükselmeye başlıyorum. Uçuyorum diyemem. Belki cennete gidiyorum? Bu huzurlu yükseliş. Ve bitmesini hiç hesaba katmadığım yolun sonuna geliş. Yolun sonuna varmamak değil miydi ilk kuralı bu oyunun? 

Bir yarık içerisinde yanan koca ateş. İçinde pişen çeşit çeşit ekmek. Her ekmeğin kendine has kokusu. Onlar bana karışıyor. Ben de onlara karışıyorum. 

Sadece benim gördüğüm bir rüyadayım. Bu düş bittiğinde hepimiz kendi rengimizde, kokumuzda uyanmış olacağız. Gökyüzü bana ben gökyüzüne karışıyorum. Başı ve bitişi belli olmayan bir döngüdeyiz. Dönüyoruz. Dönüyorum. Yeryüzünden gökyüzüne. Yerden göğe. Gökten yere. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...