8 Ocak 2019 Salı

Cephe: Savaş ve aşk, Nietzsche ve Schopenhauer

Savaşa kısa bir bakış
Kekik kokuları dolar burnumdan içeri, hasta eder beni, öyle bayılırım, öyle severim ki bahar mevsimini, ilk de olsa son da olsa... Ardından kara kış vakti bozkırda rüzgara kancayı takmış dört nala koşan bir atın terkisinde uyanırım, aksak adımlar nallardan tokurtular çıkarır ve saçlarım yaz güneşiyle beraber sırtıma vurur. Kaburgalarım sarsılır. Ellerim dizginlere daha sıkı tutar. Atın yelesi, güvercinde kanat gibi çırpar gökyüzünü.

Tasvir malzemeleri
Aşkın bir metafiziği var mıdır? Bilemiyorum. Schopenhauer bu isimde bir kitap kaleme almış. Kitap da iyi ve kötü yönde oldukça eleştirilmiş. Dünya bir savaş alanı mı? Bu savaşın tarafları kimler? Her gün bir sürü insan ölüyor ve doğuyor ama kaç tanesi halinden memnun ve bu durumda aşkın rolü nedir? Peki ya biz?.. Biz de memnun muyuz kendimizden? Memnuniyet ile kavga arasındaki bağ nedir? Belki bağlantısızlık nedir demeliydik. Salvador Dali niçin akıp giden zamanı eriyen saatlerle tasvir etmişti? Şizofren miydi yoksa onun hayat kavgasındaki üslubu bu muydu? Peki, bize sorsalar ve deseler ki "Var oluşunu anlat, tek bir kareyle, tek bir çizimle." Ne yapardık da resmederdik hikayemizi.

Sağlam gen bankası
"Aşk" dedi orta yaşlı kadın. Parmaklarını saçlarındaki seyrek beyazların içine daldırdı.
"Bir tomar paradan başka ne olabilir ki?" Cümleyi karşısında duran daha genç görünümlü adam tamamladı.
"Onu satmak için önce aşık mı olmalısın?"
"Hayır, bir kadını satabilmek için öncelikle ona sahip olmalıyım."
"Nasıl?"
"Sevgi dediğin şey zaten daha sağlam genlerle soyu devam ettirmek değil mi?"
Kadın gözlerini kocaman açarak,
"Aa... Hiç böyle düşünmemiştim."
"Ancak bir şeyi satman gerekiyorsa önce satın alman gerekir. Mülkiyet olmadan nasıl satıcılık yapılır ki?"
"Bir insan nasıl satın alınabilir?"
"Rüşvetle."
"Başka?"
"Bir kutu dolusu çikolatayla, bir şişe Channel 500 ile, en olmadı bir kitap hediye ederek."
"Yer mi bunu?"
"Hepsi yemez. Eğer düşerse de, düşene vurmak bizde adettendir."
"Elinden tutup kaldırmak varken?"
"Sağlam genleri varsa olabilir."

Satıcı ve anne kanguru
"Anne!.."
"Efendim?"
"Babamla niçin boşandınız?"
"Seni bana verdiği için."
"Ona beni bırakmak istemedin mi?"
"Senin adını ne koyduk?"
"Memnune."
"Sence, ben seni ona bırakır mıydım?"
"Bilmem, benim ismim seni niye memnun etsin ki?"
"Çünkü senin ismini ben koydum."
"Olabilir, benim ismimi bana değil de kendinize mi verdiniz yoksa?"
"Sağlam genlerim olduğu için seni karşı tarafta bırakmadım."
"Neden evlenmiştiniz?"
"Üremek ve biraz para tırtıklamak için."
"Anne senin zaten iyi para getiren bir işin varmış evlenmeden önce."
"Evet, ben ona sağlam genler, para ve sosyal statü verdim."
"Peki, o sana ne verdi?"
"Seni."
"Anneh!.."
"Evet, önce bendeki genlerle barıştı. Sonra kendine bir iş kurdu. Alanında en bilinen üç firmadan biri olunca da koluna sarışın bir bomba taktı."
"Sen ne yaptın?"
"Tezgaha bırakılmış kanguru görünümlü heykelcikler gibi satıcının bağırmasını bekledim."
"Bağırdı mı?"
"Evet."
"Ne dedi?"
"Haydi bakalım ikile!"
"Peki aşk?"
"Aşk barışı yasaklar kuzucum."
"Yani?"
"Savaşacaksın."
"Ne için?"
"Yaşamak için."
"Mutluluk?"
"Hayatta böyle ulu kavgalara girersen ilk fırsatta tekmelenirsin."
"Çok karamsar değil misin?"
"Memnun olacaksan!.."

Kurşundan kalem
Kekik kokuları dolar burnumdan içeri, hasta eder beni, öyle bayılırım, öyle severim ki bahar mevsimini, ilk de olsa son da olsa... Ardından kara kış vakti bozkırda rüzgara kancayı takmış dört nala koşan bir atın terkisinde uyanırım, aksak adımlar nallardan tokurtular çıkarır ve saçlarım yaz güneşiyle beraber sırtıma vurur. Kaburgalarım sarsılır. Ellerim dizginlere daha sıkı tutar. Atın yelesi, güvercinde kanat gibi çırpar gökyüzünü. Baldırıma yapışmış kot pantolona rağmen kendimi onuncu yüzyılda gibi hissediyorum. Ne hikmet!.. Hep hoca efendimizin kerametleri bunlar!.. Belki Nietzsche'nin kerameti demeliyim. Böyle anlarda kadının törpülenmemiş ilkelliği, vahşiliği hakkında düşündükleri gelir aklıma. Öyle anlaşılıyor ki Nihilizm'in kadını savaşçı, kurnaz ve riyakardır demek istiyor, Nietzsche amcacığım. Öyleyse bu savaşçı doğa kime rakip olacak? Yine bir başka şeytan kadına mı? Kadınların kullandığı kurnazlık hileleri yeni bir sınıf savaşı bile doğurabilir demeye getiriyor sanki. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalına dikkat edersek aslında Pamuk Prenses'in de kurnazlıkta üvey annesinden pek de farkı olmadığını göreceğiz. Oysa, bu savaş meydanında farklı bir cephe daha var. Eril cephe... Bu alaycı ve küstah eril cephe savaşın yıkıcı gücüdür. Kolay manipüle edilebilir ve saldırgan bir yapıya sahiptir. Yani, acizdir, bu acziyet o kadar apaçıktır ki, güçsüz olduğunu kabullenmemek için elindeki enerji malzemesini yapıcılığa değil yıkıcılığa harcamaya yönelir. Kadının kurnazlıkları ise karşıdaki tehlikeyi devre dışı bırakmak amacıyla kurgulanır. Kendi çevresindeki güvenli alanın bozulmaması için bir çeşit rötuş atar hayata, özellikle de tehlike sinyalleri veren ötekilere. Çoğu zaman bunun farkına varmak için defalarca geri dönüp bakarız. Ancak anlarız oraya kurnaz bir elin fırça darbesi attığını. Savaşın da kadınların yönetiminde olması demek aslında bir nevi yapıcılığın ve üretkenliğin katlanması anlamını taşır. Sağlam genleri olan kadınlar savaşta sağlam kalacak çocuklar üretebilecektir ve bu durum da satın alınabilecek yeni sonuçlar doğuracaktır eril güç için. Şayet satın alamadığı bir 'şey' olursa o zaman alaycılık silahıyla gelir. Mesela, sevgilisine "...bir de yanımdakine bak, kadın demeye bin şahit?.." diyebilir her an. Baktı ki işlemiyor, bu sefer küstahlaşır. "Sınır çizmeye çalışıyorsun ama aslında bana aşkından geberiyorsun." Cümlesi de en büyük küstahlık örneği olarak karşımıza çıkar. Havada ıslıklar çalarak gelir kulağımıza sözcükler. Sonra kadın sanatının riyakarlığını yani elindeki fırçayı kullanarak kurşunları kaleme ve mürekkebe çevirir. Atın terkisinde de uyansa, her an rüzgarda savrulan yapraklardan taç yapıp saçına takabilir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...