Çömlek tencerede zamanı eritiyor. Ateş çömleği yakıyor. Ateş zamanı eritiyor.
Eriyen zamanı emerek pişecek keşkek.
Ateşe bakıyorum, ateş bana bakıyor. Gözlerini gözlerime dikiyor. Gözlerimi eritiyor. Işığımı çekiyor. Alevler, acıları büyütüyor. Büyüdükçe büyüyor ateş. Meydan okuyorum acılarına. Ateşe, acılarına meydan okuyorum... Nazara nazar, inada inat yemin ettim acılarını yakacağıma. Nazara nazar, inada inat yeminlisin zamanımı eriteceksin. Soruyorum acılarını yaksam sen yine sen olur musun? Zamanımı eritsen hamlıktan kurtulur muyuz?
Yaşlı kadın çadırın arkasından buğday istiyor. Ardımdan, "Darı da getiriver." diyor.
Sesini tanıyamıyorum bugün. Umut dolu, hayat dolu sesi bugün yok. Alışık değilim bu tınıya, sanki bir yabancı kulaklarımda yankılanan sesin. Tanımaz, bilmez beni; "Nihalkız" diye sevmez, saçımı taramaz yıllar yılı, başımı okşamaz, gözlerimi devirdiğimde anlamaz kırıldığımı, sanki nenem değil kat kat yabancı bana...
Var bu işte bir aksi alamet.
Bir avuç darıdan, bir avuç buğdaydan alıyorum elime. Dönüyorum ardımda ateş harlanmış, harlandıkça harlanmış... Nenenin boyunu, zamanın şanını, haddini aşmış, Tanrı Dağları'nın tepesine varmış. Kara dumanlar sarmış her yanımızı... Nenemin dili bağlı, bakışları durgun, elleri titriyor, topluyor çömlek parçalarını...
"Nene iyi misin?" diyorum.
"İyiyim" diyor.
"Neden böyle oldu?" diyorum.
Ürküten serin kanlılığıyla; "Bilmiyorum." diyor.
Ateş yürüyor dağların ardına. Dilşah dört nala yanımda bitiyor. Düşüyoruz yola. Ateşin peşine düşüyoruz. Ateş yürüyor biz koşuyoruz. Dumanlar etrafı sarıyor biz büyüyoruz. Gök kararıyor. Karardıkça kararıyor gökyüzü. Gökkuşağı renklerini siyahın tonlarına bürüyor. Ateş yürüyor sıra dağların ardına. Peşine düşüyoruz... Düşüyoruz, kalkıyoruz, duman etrafımızı sarıyor. Ateş yürüyor biz koşuyoruz. Dilşah dört nala... Koşuyoruz, düşüyoruz kalkıyoruz, yola düşüyoruz.
Görüyoruz, tozu dumana katmışız. İz bırakmışız. Yollarda izlerle birbirimize karışmışız. Ne bir yere varmışız ne gözlerinizle görüşmüşüz. Toz duman dinmiş, sıcaklık yükselmiş. Dilşah da ben de şaşkınmışız.
Ateş yayılıyor, yayıldıkça içinde başka suretler beliriyor. Beli ince, bileği ince kadınlar, nenem ateşlerin içinde. Alevlerin teninde dans ettiği gençler, yaşlılar, yüzlerce yüz. Ateş yayılıyor, yayıldıkça yayılıyor alevden adamlar. Çatık kaşlı, ince suratlı, sert bakışlı, kömür yüzlü, elleri, vicdanları kupkuru insanlar. Kurumuş insanların ayakları yamulmuş. Şehla gözlerinde biraz acı, biraz haz, bir tutam pişkinlik, bir avuç ar sırt sırta...
Dilşah şahlanıyor alevlerin arasına dalıyoruz. Ateş sarıyor bedenlerimizi, dans ediyoruz alevleriyle... Pişiyoruz, yanıyoruz oysa çömlek yok. Keşkek oluyoruz alevler içimize işliyor. Toynaklarımızla, gözlüklerimizle, tenimizle, yelelerimizle, saçlarımızla, yok oluyoruz, eriyoruz, birbirimize karışıyoruz.
Anı paylaşırız bir top alevin içinde yanarız. Bir bakarız benim bittiğim yer senin başladığın yere karışmış. Sonu neresi başı neresi bu ateşin? Kim nerede?.. Nereye dokunuyor?.. Günlerden hangi gün? Saat kaç?.. Geçeriz bunları. Akışa bırakırız kendimizi. Yanmak da sönmek de ölmek de dirilmek de gelmek de gitmek de görmek de dokunmak da almak da vermek de anlamsızlaşır. Her şeyimizi kaybederiz, bir oluruz. Ne sen ne ben kalır. Anı paylaşırız... Olmaz mı?..
Dünya dönüyor. Bir deveranın öyküsünde dönüyoruz. Başı neresi sonu neresi bu ateşin? Kim nerede?.. Toynaklarımızla, gözlüklerimizle yok oluyoruz and içiyoruz kül etmeye acılarını. Dönüyoruz. Gözlerimiz kapanıyor. Dilşah nerede? Bilmiyorum. Dönüyoruz, gözlerimiz kapanıyor. Yitiriyoruz anlamları. Başı neresi sonu neresi bu girdabın?
Her girdap çeker insanı en derine, en dibe, en esfemisafiline. Ey dost sahip çık kimliğine, kişiliğine, benliğine ve üstün rütbene. Omzundaki yıldızlar samanyılundandır. Çık, daha da çık yükseklere ve yücelere, serin rütben daha oa çıksın en yücelere. Bir bakmışsın bir beyaz atlının terkisindesin. Dörtnala koyan bir küheylan, tozu dumana katan samanyolundan. Akabe bir geçittir, geçiti yok, köprüsü lok, başında dikilen Deli dumrulu yok. Bu kadar söze ne ge gerek var ki; sükutu yok, susmuşluğu ve siskunluğu yok. Bir yalnızlık ki ruhum almış başını gidiyor, yalınayak avare gönlüm avutanı yok!.. Birgün anladığında anlaşılacaksın başka yolu yordamı yok. Bir aaaaah çek derinden ve kendiliğinden, ölümden başka herşeye çare çok. Al kalemi yeniden eline, başla yazmaya tebessümle. Bu yazgı kaderindir. Keder de yaşasan o senin karekterindir. Neolur bir söz söyle şifa niyyetine. Çık artık saklandığın yerden; sağım, solum ebe!..
YanıtlaSil