21 Haziran 2020 Pazar

Bisküvi

Doğrularımızı, yanlışlarımızı, iyiliklerimizi ve kötülüklerimizi yakıyor beni de içine alan ateş. Zamanımızı ve mekanımızı alıyor. Öncemi de sonramı da yok ediyor. Ruhuma oddan bir parça üfürüyor. Dilşah ateşe karışıyor. Yalnız başımayım alevlerin arasında. 

Kimsesizim, hısmım da hasmım da yok. Baksan ne cismim ne de resmim görünmez. Toroslar'dan çığ da düşse sönmeyecek bir yangının içindeyim. Çünkü; 'barınağım gönül denen yer benim'.

İlerliyoruz, Şahdeniz'den öteye geçiyoruz. Geçtiğimiz yerlerde dumanlar, yangınlar bırakıyoruz. Ne varsa insanların sıkı sıkıya sarıldığı, hepsini odun ediyor yangın. O olmadan olmaz dediğimiz ne varsa, vazgeçiyoruz birer birer gereksiz öfkelerimizden, kıskaçlarında sıkışıp kaldığımız derme çatma fikirciklerimizden. Bundan gayrı her şeyin adı ikircik olsun.

Ayaklarımı, ellerimi, yüzümü, beni değil nenemi, Dilşah'ı, oba halkını, dokunduğu her şeyi yakıyor. Bir beni yakmıyor. Artık ne nenemin Nihalkız'ıyım ne de oba halkının pek küçük pek güzel Gülnihal'i. Alevler ilerliyor. Dağlar tepeler aşıyoruz, adına asfalt dedikleri duman rengi yolların üzerine bırakıyor beni. Yangın bedenimin her köşesinde, ayak tabanlarımda, avuçlarımın içinde, yanaklarımda... 

Karşımda küçücük bir kız çocuğu, annesinin kucağında, oynaşıyorlar. Çevrelerinde tek tük ağaçlar onlara eşlik ediyor. Bala elindeki bisküviden bir ısırık alıyor. Bir yandan nerede olduğumu düşünüyorum bir yandan olanları seyrediyorum. Nenemin bana baktığı gibi bakıyor küçük kıza. Sevgi dolu... Anne kızı ile, küçük kız bisküvisi ile ilgilenedursun, öteden delişmen bir adamın sesleri duyuluyor. 

"Hişt kız!" Kucağında çocuğu ile ilgilenen kadına doğru yaklaşıyor. Yüzünde muzip bir ifadeyle küçük kıza omzundan dokunuyor. 

"Hangi partiyi tutuyorsun sen?" diyor. Bala adamın yüzüne bakıyor bir süre. Neden sonra elindeki bisküviyi havaya kaldırıyor. 

Yüksek sesle; "Şükrü bey'in hayırsız damadı geldi, Sevim koş!" diyerek çocuğu ve annesini alıp yürümeye başlıyor adam. Sessiz sedasız peşlerine takılıyorum. Ah neresi burası bir bilsem!.. Yolların rengi neden duman gibi, neden böyle ilginç giyiniyor insanlar öğrenebilsem.  

"Nereye gidiyoruz?" diyor kadın adama. 
"Anıtpark'a" diyor adam. 

Yürüyoruz. Sağımızdan içinde insanların olduğu yollarda kayan kutular geçiyor. Dilşah'ı süslediğim gibi süslemişler bazılarını, bazıları tozlanmış, bazıları gri, bazıları beyaz, bazıları siyah... Yürümeyi bırakıyoruz. Geniş bir düzlükteyiz. 

"Kız, Şirin gel bakayım kucağıma." diyor adam,
"Ne oldu?" diyor bu sefer annesi.
"Bisküvi Partisi'ni kuracağız Şirin kızla."
"Anıtkabir dolaylarında mı?"
"Onun da hoşuna giderdi bence." diyerek Şirin kızı omuzlarına alıyor.

İki elini havaya kaldırıyor Şirin kızın, sesini yükseltiyor adam; "Bebeklerin Bisküvi Partisi!"

Az arkanızdayım. Dönüp baksanız göreceksiniz. Bebeklerin Bisküvi Partisi'ni beraber kurduk. Çünkü hem yakınınızda hem uzağınızdayım. Az arkanızdayım. Biraz buralıyım ben biraz da ötelerin insanıyım. Dönüp baksanız göreceksiniz. Bitmek tükenmek bilmeyen bir yolun yolcusuyum. Biraz sizden biraz onlardanım. Az arkanızdayım. Fikirciklerden kafesciklerin ikirciklerindeyim.

Toprağın üzerine uzanıveriyorum. Toprak zemin bedenimi bağrına basıyor. Gökyüzü kararıyor. Bedenimi sarıyor toprak. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...