9 Kasım 2018 Cuma

Pozit: Canavarın doğuşu

 Sessiz bir sabah oluyor ama dışarıdan bakıldığında... Gelip yüreğime sorsalar hep beraber heyelanın tanımını yeniden yapabiliriz belki. Biraz oturup konuşsak... Evet, sen bir heyelanın sahibisin. Ve bu heyelan bizden her şeyi alıp götürdü diyorum, kendi kendime. Evet, Bizden her şeyi alıp götürdü. Ve büyük bir yıkımı da beraberinde getirecek bir canavar yarattık, biz. Seninle... Bu eser ortak ve sen meşruiyet konusunda hep destekçim olacaksın ama biz asla yan yana durmayacağız. Meşruiyet arenasının tam ortasında bakacaksın gözlerimin tâ içine! Ama korkacaksın! Bir tarafın kaynayacak beni yok etmek için, diğer tarafınla aferin diyeceksin. İşimi kolaylaştırıyorsun. Çünkü sen yaşça benden belki büyüksün belki de ben senden daha büyüğüm, kim bilebilir bunu? Dövüşmek için koluna taktığın çaputların sayısı her gün artacak mı? Batıl inanç avcısı bir adam olarak sen, atalar dinine inanırken taklit ettiğin ananelerin kaç tanesinin ruhunda yankılandığı sorusuna ne zaman cevap vereceksin? Göstermelik bir kurallar silsilesine sahipsin. Peki ama kaç tanesini seni kimsenin görmediği bir yerde uyguladın? Yastığa başını koyduğunda kendine hesap verebildin mi bundan yaklaşık 6 ay önce, geçen ay?.. Peki geçen hafta ya da geçen gece?..

 Karşımda koca gözlerini evimin her köşesinde gezdiren bir adam oturuyor. Henüz adını bilmiyorum. Loş bir ışık yayılıyor gece lambasından. Kel kafasında kırmızı noktalar kırmızı noktaları kapamak için taktığını düşündüğüm bir de başlığı var. Kirli beyaz ve nakışlı, ışıktan dolayı mı böyle, rengin kendisi mi kirli yoksa sürekli içtiği sigaradan mı bu renge dönüşmüş daha öğrenemedim. Sigarasını elinden hiç düşürmüyor. Bağımlı muhtemelen. Bir aralık dumanı suratıma doğru üfledi. Konuşmaya başladı.

Adam: "Yüzün ne güzelmiş."
"Öyle mi?.."
"Evet... Sigara içmez misin?"
"Olur..."
"Çok içmiyorsun galiba?"

Sigaramı yakıp ilk nefesimi alıyorum.
"Nadir."
"Neden peki?"
"Bilmiyorum."
"Kaç yaşındaydın sen?"

Bu soru üzerine geriliyorum. 
"Hemen hemen senin kadar. Belki biraz büyük belki biraz küçük."
"Kaç işte?"
"Gerek var mı?"
"Tabii ki. Bilmek istiyorum."
"Sorma bana bunu."
"İyi..."
"O zaman şu soruya cevap ver."
"Yolla gelsin."
"Kaç yıldır yaşıyorsun?"
"Dalga mı geçiyorsun?"
"Yoo, gayet ciddiyim."
"Peki..."
Bu sefer ben soruyorum.
"Kafandaki kırmızı noktalar nedir?"
"Saç ektirdim de..."
"Hım..."
"Bugün maaşımın üçte birini buna ayırdım ve sabah erkenden saç ektirmek için masaya yattım."
"Demek iyi bir gelirin var."
"Tabii ki."
"Peki o zaman neden kafandaki başlık kirli?"
"Temizlemekten benim içim geçti ama o bir türlü ilk aldığım renge dönmedi."
"Neden?"
"Bilmiyorum."
"Ne zaman bu hale dönüştü."
"İlk rüşvetimi aldığımda."

Uzun bir sessizlik oldu. 
Adam: "Gerçekten kaç yaşındasın?"
"Söylemem."
"Niye?"
"İşte, anla."
"Yani?"
Bir süre sustum sonra ekledim. 
"Sen hesap et..."

 Günün ilk ışıkları giriyor perdemin aralığından. Ayak parmaklarım çıtırdıyor. Takvimden dünün yaprağını koparıyorum ve yere atıyorum. Komodinin üzerinde bir tomar para görüyorum. İlginç geliyor, demek her şeyi elde edebileceğini sanıyor. Çapsız... Rüşvetçi ve çıkarcı olduğunu bilseydim yine de alır mıydım onu evime? Odamın öte tarafında duran boy aynasına gidiyorum. Yan tarafta makyaj malzemelerimin dizili durduğu aynalığım da var. Bir aynalığa bir boy aynasına bakıyorum. Yüzüm ne kadar da genç ve diri duruyor. Tıpkı yirmisini bitirmesine birkaç ay kalmış genç bir kadın gibi... Kimse üç yüz yaşını çoktan aştığımı anlayamaz sanırım... Bir an gözlerimi kapatıyorum. Açtığım zaman aynada kırışık suratlı, burnunda boğayı andıran halkadan bir hızma ile yaşlı bir kadın beliriyor. Saçlarını omzunda toplamış... Aynaya:
"Kimsin sen?" deyince
"Tanımadın mı?" diyerek kayboldu kadın aynadan. 

 Tenimin rengi kora dönmüş mangal kömürünü andırmaya başladı. Tüm bedenime soğuk su serpiştirmeye başladım. Su serpiştirdikçe kordan toprağa dönüyordum. Gittikçe solgunlaşan bir toprak rengine döndü ve en solgun tonunda değişim durdu. Olanları aklım almıyordu. Bu evrenin ve evrimin bana verdiği bir ceza mıydı? Bunca yıldır başıma neden böyle birşey gelmedi de bugün geldi? Tenimin solgunlaşması durunca derilerim dökülmeye başladı. Cildim bir balığın pulları gibiydi. Alel acele çıktım odadan. Beni bu şekilde görmemeliydi. Kapıdan çıkarken bedenimin iki katına çıktığını sezdim. Bu defa aynaya bakacak gücüm yoktu. Derhal kapıyı çektim ve çıktım. Merdivenleri koşarak indim. Binanın kapısında kocaman bir çukur vardı. Hamile bir kadının göbeğiyle suratında yastık izi kalmış tombul bir kadın yüzünün arasında kalmış bir biçimdeydi. Hızla sokağa atıldım. Cadde boyunca yürümeye başladım. 

 Sessiz bir sabah oluyor ama dışarıdan bakıldığında... Gelip yüreğime sorsalar hep beraber heyelanın tanımını yeniden yapabiliriz belki. Biraz oturup konuşsak... Evet, sen bir heyelanın sahibisin. Ve bu heyelan bizden her şeyi alıp götürdü diyorum, kendi kendime. Evet, Bizden her şeyi alıp götürdü. Ve büyük bir yıkımı da beraberinde getirecek bir canavar yarattık, biz. Seninle... Bu eser ortak ve sen meşruiyet konusunda hep destekçim olacaksın ama biz asla yan yana durmayacağız. Meşruiyet arenasının tam ortasında bakacaksın gözlerimin tâ içine! Ama korkacaksın! Bir tarafın kaynayacak beni yok etmek için, diğer tarafınla aferin diyeceksin. İşimi kolaylaştırıyorsun. Çünkü sen yaşça benden belki büyüksün belki de ben senden daha büyüğüm, kim bilebilir bunu? Dövüşmek için koluna taktığın çaputların sayısı her gün artacak mı? Batıl inanç avcısı bir adam olarak sen, atalar dinine inanırken taklit ettiğin ananelerin kaç tanesinin ruhunda yankılandığı sorusuna ne zaman cevap vereceksin? Göstermelik bir kurallar silsilesine sahipsin. Peki ama kaç tanesini seni kimsenin görmediği bir yerde uyguladın? Yastığa başını koyduğunda kendine hesap verebildin mi bundan yaklaşık 6 ay önce, geçen ay?.. Peki geçen hafta ya da geçen gece?..

 Caddeden hızla bir araba geçti. Arabanın hızıyla savruldum. Cadde boyunda ilerlerken göbeğimin belimde yaptığı ağırlığın gitgide arttığını hissettim. Nihayet yere düştüm. Yuvarlanarak durdum. Yerimden doğrulduğumda asfaltta büyük bir kan birkintisi gördüm. Küçük çaplı bir çamur birikintisini andırıyordu. Kan birikintisinin içerisinde kıpırdanan birşey gördüm. 5 santimden daha kısa, kandan kırmızı bedeninde küçük harfler ve formüller yazıyordu. Oldukça çirkin görünümlüydü. Yerinden kalktığı gibi kanalizasyon kapağının içine atladı. Yerin derinliklerine karıştı. Az ötedeki kanalizasyon kapağından fırlayarak çıktı ve yanıma geldi. Kaba bir sesle:
"Anne!"
"Sen?"
"Pozit benim adım."
"Adını nereden öğrendin?"
"Senin karnında mayalandığım sürede seçtim."
"Haydi evimize gidelim!?"
"Bundan sonra seni görmeye gelmeyeceğim."
"Neden?"
"Çok fazla çalışmam gerekiyor."
"Sen bir bebeksin."
"Ben bir bebek sayılmam. Beni dinle! Bak bundan sonra dünyadaki bütün kötülüklerim için beni koruyacaksınız, ben hem sizden ayrı olacağım hem de sizden bir parça olarak devam edeceğim."
"Niçin?"
"Artık durdurulmaz bir yıkımın başlangıcındayız."
"Ama Pozit!"
"Sen ve babam bunun sorumlusuymuş gibi görünmeyeceksiniz."
"Ama..."
"Ama diye birşey yok!"
"Babanın da kim olduğunu biliyor musun?"
"Evet."

 Pozit tüm hızıyla yerin derinliklerine karıştı. Pozit'in babası... O gün eve döndüğümde komodinin üzerinde bir not buldum. "Bakkala gidiyorum geldiğinde kahvaltı için beni bekle." Sabahın ilk saatlerinden gecenin sonuna kadar bekledim ama gelmedi. Hiç kimse... Korkarak açtım televizyonu. Kanallar arasında gezerken bir habere denk geldim. Küçük kırmızı bir yaratığın şehrin belli yerlerini yıktığı, kuyumcuları soyduğu, tarihi eserleri parçaladığı ve bir adamı öldürdüğü hakkında. O an anladım, artık istesek de istemesek de olacakların sorumlusu bizdik. 

Kapı çaldı. Açtım. Karşımda Pozit duruyordu. 
"Ölmedi." dedi.
"Ne oldu?" dedim.
"Yanımda yaşıyor artık." dedi

...

 Bedenim hiçbir zaman genç görünmedi o günden sonra. Bir daha hiç Pozit'i göremedim. Ama o günden sonra dünyanın her yerinde başlayan bir kaynama oldu. Tüm dünya bir cadı kazanı gibi fokur fokur kaynamaya başladı. Sarılamayacak kadar büyük yaralar açıldı yer yüzünde. Yerin derinliklerinden bir sürü şey çıkardı insanlık. Bir tek Pozit'i ve babasını çıkaramadılar. Göz gözü görmeyecek kadar büyük savaşlar başladı. Topraktan kan akıyordu. Kandan toprak dökülüyordu. Bedenim hiçbir zaman genç görünmedi o günden sonra. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Uzlet Türküsü

  Azık ettim geçmişi kendime Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte Tamam olmayı be...