Azık ettim geçmişi kendime
Yolum uzun sırtım terli ama gözümde bir direnç var
Yanımda bir buruk nota bir yarım güfte
Tamam olmayı bekleyen menekşe tohumları
Bitmemiş öykülerin son satırları
Bir neyzen taşırım sırtımda
Neyi nasıl çalacak bilmeden adımlarım kamıştan yolunu
Vardığımda sırat-ı müstakimden ayrılmış
Bulduğumda vuslatın şurubunu yudumlamış
Estiğimde kumları savrulmamış
Bir yaman çelişkiydi ki boy boyladı soy soyladı
Bir usul ezgiyi vurdu taşların sırtına elleriyle
Hakikatin perdesini yırttı gözleri
İçinde yanan ışığı soldurdu
Yolu kayboldu yolcuların
Taşlar parçalandı kum vurdu gözlerimize
Merhemi bulunmamış yanıklarla
Hangi yangında yandığımızı bilmeden
Ölümle burun buruna ellerinden tuttuğum hakikatin
Eldivenlerini ben görmedim
Gözlerine baktığım hakikatin gözlerini ben görmedim
Düşlerime giren yarin düşünden ben ayrı kaldım
Nicedir vuslat uğramaz oldu bu ile
Hakkın hakikatine uzletimle durdum bu yerde
Sırtımda bir neyzenle ben bir köşede
Geçmişi azık ettiğim çıkınım belimde
Yola saçılan lokmalar bir bir menekşe olsun diye ben niyet
ettim
Bir niyet ne kadar makbul olabilirse?
Açılsın diye dualar ettim menekşelerimiz
Dünya renklerini kaybettikçe onlar daha da hercai olsun diye
Niyet ettim
Azığıma renklerinden katmak için
Niyet ettim ki ölüm uğramasın
Kırağı yapraklarına düşmesin
Geleceğe geçmişten tohumlar bıraktım
Hakkın adıyla açılsın diye